Ramis Başpunar


KARACA AHMET SULTAN

Kaynakların belirttiğine göre Karaca Ahmet Sultan Horasanlı bir Türkmen Bey’inin oğludur.


Gençliğinde psikiyatri dalında öğrenim görmüştür. Daha sonra ruh doktoru olmuş Anadolu’ya geldiğinde hem ruh doktorluğu yapmış hem de bir Alp-Eren olarak Hacı Bektaş-ı Veli saflarında hizmet vermiştir. Saruhanoğluları zamanında Manisa’dan 773 Muharremin ilk günü (Miladi 1371) de tanzim edilen bir vakfiye senedinde “Süleyman Horasani oğlu Karaca Ahmet” diye adı geçmektedir. Bu kayda göre Babasının adı “Süleyman” anasının adı ise “Sultan Ana’dır” Annesi ve babası Eşme’nin Karaca Ahmet köyündeki türbede defnedilmişlerdir.223

 

Karaca Ahmet Sultan’ın bilinen çocuklarından Hıdır Abdal Sultan Erzincan’ın Ocak köyünde diğer oğlu Eşref Sultan ise Eşme’nin Karaca Ahmet köyündeki türbede defnedilmiştir. Horasan Erenlerinden olan Karaca Ahmet Sultan 13. Yy ortalarına yakın bir zamanda Moğol zulmünden kurtulmak için Anadolu’ya göç etmiş ve bu göçüde büyük Türk kafileleriyle birlikte olmuştur. Karaca Ahmet Sultan’ın Kan Abdal (Gani) ve “Kamber Abdal” isimli iki oğlu daha vardır.

 

Üsküdar sınırları içinde Selimiye Kışlası’nın üst tarafında Gün doğumu caddesi ile Nuh kuyusu Caddesi’nin birleştiği köşede Karaca Ahmet Sultan Dergâhı ve türbesi vardır. Karaca Ahmet Sultan dergâhı Şah kulu Sultan dergâhı gibi köklü ve eski bir dergâhtır. Asıl merkezi İstanbul-Üsküdar olan bu dergâhta uzun süre hizmet veren Karaca Ahmet Sultan, Hakk’a yürüyünce mübarek bedeni dergâhın bulunduğu yerde toprağa verilmiştir. Karaca Ahmet Sultan’ını türbesini yıllar sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Gülfem Hatun yaptırmıştır. Denilmektedir ki bir gece rüyasında Karaca Ahmet Sultan’ı gören Gülfem Hatun uyandığında gördüğü rüyasının etkisiyle sabahın erken saatinde Üsküdar’a kadar giderek üstü açık türbeyi görmüş ve yazdırdığı bir fermanla türbenin üstüne bir tavan yaptırmıştır. Türbenin içine de Karaca Ahmet Sultan’ın sancağını deve tüyünden örülmüş hırkasını ve tesbihlerini koydurmuştur. Zamanla türbenin etrafı da mezarlarla dolmuş ve büyük bir hazire olmuştur. Daha sonraki yıllarda bu çerçevede kurulan hazireye “Karaca Ahmet Kabristanlığı” adı verilmiştir.

 

Karaca Ahmet Sultan Hakk’a yürüdükten sonra da Türbesi ve kurduğu dergâhı bu işlevini yürütmeye devam etmiştir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de kurbanlar kesilmekte, lokmalar verilmekte ve anma törenleri yapılmaktadır. Akan zaman içinde etrafında yapılan büyük mezarlarla büyük bir hazire oluşmuş ve bu hazirenin içinde pek çok ünlünün ve ermişin mezarları yer almıştır. Türbenin dış kapısından içeri girildiğinde 2,5 metre eninde 8 metre boyunda bir koridor ve koridorun sonunda türbe kapısı görünmektedir. Bu kapı gündüzleri sürekli açıktır. Dış kapının yanından türbenin içi görülebilir konumdadır.

 

Karaca Ahmet Sultan hakkında bir kısım yazar ve araştırmacı birbirinden farklı bilgiler vermektedir.

 

Yazar Aysel Okan Karaca Ahmet Sultan’ın Arabistan’dan geldiğini ifade ederken pek çok araştırmacı da Horasan’dan geldiğini ve bir Türkmen Beyi’nin oğlu olduğunu belirtmektedir. Doğrusu da budur. Çünkü Karaca Ahmet Sultan tam bir Türkmen asilzadesi ve Alp-Eren’dir. Karaca Ahmet Sultan Anadolu Selçuklu Devleti’nde dağılış döneminde Hıristiyan misyonerlerin Ege Bölgesi’ndeki propagandalarına karşı Hacı Bektaş-ı Veli ve Alp-Erenler ile birlikte Manisa-Akhisar-Aydın ve Afyon dolaylarında başarılı çalışmalarda bulunmuştur. Bursa’dan Üsküdar’a kadar olan yerlerin alındığı yıllarda (M.1329) önce Merdivenköy’de biraz kaldıktan sonra da Üsküdar’a geçerek şimdiki yerinde dergâhını kurmuştur.

 

Karaca Ahmet Sultan bir fikir adamıdır. Zor günlerdeki bunalımlı insanların kurtarıcısı iyi bir psikiyatrist hekim olarak toplumun karşısına çıkmıştır. Bu doğrultuda ilden ile köyden köye giderek halkın hizmetine koşmuş; acılara merhem karanlıklara ışık olmuştur. Karaca Ahmet Sultan Anadolu’da ilk kez Manisa dolaylarında bulunmuş o bölgede Saruhan Beyliği’nin hizmetinde bir hekim Alp-Eren olarak çalışmıştır. Horoz köyünde ilk dergahını kurmuştur. 

 

Çalışmalarını burada yoğunlaşması nedeniyle Saruhan Bey’inin takdirlerini kazanmış ve bu nedenle de bu köy Karaca Ahmet Sultan’a vakfedilmiştir. Çevredeki insanlar, uzun süre bu dergâhta eğitimden geçirilmişler ve özellikle bunalımlı insanlar, bu dergâhta şifa bulmuşlardır Manisa-Akhisar-Aydın yöreleri birbirine çok yakın olduğundan, Karaca Ahmet Sultanı aynı zamanda Akhisar ve Aydın’da da görmekteyiz. Buralarda da kendisine vakfedilmiş köyler ve bu köylerde kurulmuş dergâhları olmuştur. Öyle ki Karaca Ahmet Sultan’ın egedeki etkinlik faaliyetleri karşısında Hıristiyan misyonerler hiçbir şey yapamaz duruma gelmiştir ve bu ulu kişinin etkinlik gücü karşısında âtıl duruma düşmüşlerdir. 

 

Çünkü Karaca Ahmet Sultan bir dava adamıdır. Bu dava Ebu’l Vefa’dan, Dede Garkın’dan, Hacı Bektaşi Veli’den ve tüm Horasan ve Rum erenlerinden İntikal eden büyük bir davadır. Bu dava Anadolu’daki 24 oğuz boyunu İslamlaştırmak, Anadolu’nun maddi fethinin yanı sıra manevi fethini de gerçekleştirmektir. Davanın özüne baktığımızda; bu dava insan olabilmek, insanca yaşamak, paylaşmak ve gelecek kuşaklara ışık tutabilmektir. Bütün Türkmen boylarını ve Anadolu’nun yerel halkını bir gözle görebilmek; barışı, sevgiyi, kardeşliği egemen kılmak, sevgi bağlarına dayalı köklü bir ahlak sistemini tesis ettirmektir, kan gölüne dönmüş Anadolu’daki toplum psikolojisini adeta manevi rafinerleri olmak, umut ve aşk aşılamak; işte bu davanın temel felsefesidir. Karaca Ahmet Sultan gibi tüm erenler bu doğrultuda emek harcamışlar ve bu tür hizmetleri ile birlikte insanlık uğruna tarihin altın sayfalarına geçmişleridir. Tıpkı Hacı Bektaşi Veli gibi her ulu kişinin yaşamına uyarlanmış menkıbevi öyküler vardır. Bu tür öyküler bu uluların Erenlerin somut ve gerçek kişiliklerini manevi dünyalarıyla pekiştirerek kendilerini yüceltmek için söylenir. Konumuzla ilişkili olması açısından bir menkıbeyi buraya almayı uygun gördük:

 

 Menkıbeye göre Karaca Ahmet Sultan’da aralarında bulunduğu Erenler bir gün bir arada zikrederken bu ermişlerin içinde olan Karaca Ahmet Sultan’ın kız kardeşi Kadıncık Ana (Fatma Nuriye Bacı) kendisinden geçmişçesine birden ayağa fırlayarak “kalkın, ey erenler, memlekete sizden ulu, sizden daha ulu Eren geldi.” Demiş toplu halde olan erenler “bu memleket de bizden daha ulu mu gelir?” diyerek şaşırmışlardır. Çünkü onlardan daha ulu veli asla yokmuş memlekette. “Öyle şey olur mu?” diyecek olmuşlar ancak aldıkları cevap “evet var çünkü geldi.” Olmuştur. Kimmiş kendilerinden ulu veli acaba düşünmüşler, taşınmışlar. 

 

Ama nafile. Kimseyi bulamamışlar. İşte o zaman Karaca Ahmet Sultan gönül gözüyle gözetlemiştir. Suluca Kara höyük de bir kara taşın üstünde ak güvercin görmüş. Karaca Ahmet Sultan, o anda yanındaki Hacı Tuğrul’a seslenmiş. “Tez elden bir şahin ol, Suluca Kara Hüyük köyüne var oradaki kara taşın üzerindeki ak güvercini buraya getir.” Hacı Tuğrul istenildiğinden de çabuk bir zamandan da bir şahin olup uçmuş Suluca Kara Höyüğe. Bakmış bir ak güvercin orada duruyor hemen gitmiş yanına, hırsla boğazından yakalamış. “Hadi bakalım, düş önüme “demiş. Ak güvercin bir silkinmiş “ne yapıyorsun sen “diye cevap vermiş. “Er olan ere hışımla gelmez ben mazlum durumda geldim.

 

 Ben barış dostluk ve sevgi için geldim. Erenlere söyle yanımda olsunlar.” Hacı Tuğrul itiraz etmiş. “Ama sen bir kişisin kolayca gelirsin bizim memlekete.” Demiş Hünkâr yine olmaz demiş. Hacı Tuğrul, dönüp gitmiş. Başından geçenleri bir bir erenlere ak güvercin kendilerinin yanına gelmeyeceğini söylemiş. Canları sıkılmış, ama yine “gönül isterse demekten kendilerini alamamışlar. Dizilmişler yola. Seyyid Mahmut Hayranî bir aslanın sırtına binmiş elinde de yılandan bir kamçı varmış ulaşmış karaca höyüğe. Hacı Bektaş-ı veli bakmış ki karşısında altında aslan, elinde ejderha, seyyid Mahmut Hayranî geliyor. Oda duvara binmiş ve yürü demiş duvara. Duvar yürümeye başlamış. “Marifet cansızı yürütmektir, canlıyı değil.” Deyince seyyid Mahmud Hayrani, hünkârı takdir ederek özür dilemiş. Bu menkıbevi öykü ile bir araya gelen bu ulu ermişler, yaptıkları orta bir toplantıda Anadolu’nun kurtuluşu için görev bölümü yaparlar. Yine başka bir menkıbeye göre, 

 

Hacı Bektaş-ı veli Anadolu’ya geldiğinde mana âleminde Rum erenlerine seslenmiş. Bu sırada Anadolu da 57.000 eren görevdeymiş. Anadolu’nun gözcüsü de Karaca Ahmet Sultan imiş. Daha sonraları Karaca Ahmet Sultan, Hacı Bektaş-ı Veli ile buluşup onun yandaşları olan Abdal Musa, Abdal Murat, Geyikli Baba, Barak Baba, kara donlu Can Baba, Seyyid Ali Sultan, Kolu Açık Seyyid Recep Hacım Sultan, Sarı Saltuk Sultan, Taptuk Emre, Ahi Evren gibi pek çok erenle tanışmış görüşmüş ve aralarında görev bölümü yapmışlardır. Hacı Bektaş-ı Veli nin, Karaca Ahmet Sultana: “Karacam sen ırak diyarının Türk topraklarına katılmasına çalışmakla görevlendirildin” dediği söylenilmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli yukarıda adları sayılan horasan erenlerini örgütlemiş ve aralarında yaptığı görev bölümünü de Abdal Musa’yı önce Bursa’ya, sonra Antalya yöresine, Karaca Ahmet Sultan’ı da Manisa’ya görevlendirmiştir. Bu kutsal görevi alan Karaca Ahmet sultan, daha sonraları Akhisar, Aydın ve Afyon’dan İstanbul’un Anadolu yakasına geçmiştir. Karaca Ahmet Sultan Üsküdar’a geçmeden önce Afyon taraflarında iken başarılı çalışmaları gözden kaçmamış olacak ki Hacı Bektaş-ı Veli kendisine “Karacam bir yerde mekânın olsun yedi yerde çıran yansın.” İşte bu söze atfen Karaca Ahmet Sultan’ın yedi yerde makamı olduğu söylenir bu yerler sırası ile şöyledir:

  1. Manisa’da Horoz Köyü
  2. Akhisar’da Karaca Köyü
  3. Aydın
  4. Afyon İhsaniye ilçesi Karaca Ahmet Kasabası
  5. Üsküdar’da Karaca Ahmet Türbesi
  6. Bulgaristan
  7. Yugoslavya- İstip kenti

Karaca Ahmet Sultan’ın Afyon İhsaniye ilçesindeki Karaca Ahmet köyünde büyükçe bir binanın içinde türbesi ve etrafında yer alan askerlerin sandukaları bulunmaktadır. Bu bina tarihi kesme taştan yapılmış olup her gün, pek çok ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir. Makamının bulunduğu bina içinde kendisinin yeşil örtülerle kaplanmış ve sanduka ile etrafında 30’u aşkın sanduka bulunmaktadır. Burada günümüzde bile halen boş olan yerlerde serili yataklar içinde hastalar yatmaktadır. Değişik yörelerden ve illerden gelen bu insanlar hastalarını tomruk dediğimiz aparata bağlarlar ve burada günlerce şifa beklerler. 

 

Bu durum her ne kadar asil mecrasından uzaklaşan bir derman arama geleneği ise de insanları şifa bulmak için gelip burayı bir tedavi merkezi olarak kullanmalarının önemli bir geçmişi vardır anlamına gelmektedir. Başka bir menkıbeye göre Karaca Ahmet Sultan Anadolu’ya geldiğinde yandaşları ile burada (Beyköy’de) konaklamışlar ve bu konaklamanın hemen arkasından o toprakların beyi bu yerde kurulu çadırları görünce kâhyasını oraya göndererek “git gör bakalım şu karşıda çadır kuranlar kimlerdir? Ne yapıyorlar orada? Bunların hayvanları var mıdır iyice sor öğren de gel” demiş. Kâhya gelip, soruşturmuş, öğrendikleri dönüşünde gelip şöyle anlatmış: “ağam gidip bunların her şeylerini öğrendim bunların atları da koyunları da kuzuları da var büyükleri su kenarında söğüt ağacından elma koparıyor. 

 

Söğüt ağacından ilk bahar mevsiminden elma nasıl koparılır diye sorduğumda ise Karaca Ahmet Sultan gülerek “elimiz boş gidecek değil ya beyinizin yanına” dedi. Şimdi kendileri de birazdan yanımıza gelecekler zaten.” dedi olanları kâhyanın ağzından dinleyen bey önce korkmuş sonra Karaca Ahmet Sultan adamları ile gelip bey ile buluştuğunda beyin hasta kızı Karaca Ahmet Sultanı görünce birdenbire sesini kesmiş ve kendisine gelivermiş. Bey, önce gözlerine inanamamış, sonrada Karaca Ahmet Sultan’ın ellerine sarılarak “aman sultanım sen kimsin nerelisin?” diye sormuş ve aralarında şu diyalog geçmiş 

 

Adım Karaca Ahmet Horasan erenlerindenim

 

Kızıma himmet eyle hastaydı şimdiye kadar bir derman bulamadık. Seni görünce sustu, kendine geldi onu kurtarınız. 

 

Bu yalvarış karşısında “hayır “diyemeyen Karaca Ahmet Sultan da kendisine bağışlanan bu yerde bir süre kalıp akıl hastaları için bir tedavi merkezi kurmuştur. İşte o gün bu gündür 700 yıldan beri bu yerler ve bu köy bir şifa beklentisi ile dolup taşmaktadır.

Karaca Ahmet Sultan’ın yaşamış olduğu zaman dilimini Osmanlı tarihi açısından ele alacak olursak, Bursa’nın 1326 yılında ele alınmasının üstünden henüz 3 yıl geçmiştir bu 3 yıl için Gemlik, Orhangazi, Yalova, Gölcük, İzmit alınmış ve İstanbul’un Anadolu yakasına geçilmiştir. Son olarak 29.06.1329 yılında (Maltepe) denilen yerde Bizans ile Osmanlılar arasında (pelekon) savaşı olmuş Androikos yenilmiş ve Merdivenköy de yapılan anlaşmaya göre Üsküdar’a kadar olan yerler Osmanlılara bırakılmış ve Merdivenköy deki av köşkü ve dolayları, ahilere bırakılarak başlarına ahi Ahmet getirilmiştir. Böylece 1390 yılında Bektaşilere geçen dergâh önceleri ahi dergâhı olarak kullanılmıştır. Kaynaklarda belirtildiğine göre Karaca Ahmet Sultanda bir süre burada kalmış, daha sonra Üsküdar’a giderek şimdiki türbesinin bulunduğu yerde dergahını kurmuştur.

 

 Burada aynı zamanda psikolojik rahatsızlıkları olan insanları sağlığına kavuşturmuştur. Hacı Bektaş-ı Veli felsefesi doğrultusunda kurduğu dergâhlarda inançsal sosyal hizmetler verilmiş çoğu zamanda bu dergâhların bir nevi tedavi merkezi olası özelliğini öne çıkartmıştır. Pek çok ruh hastası Manisa Akhisar Afyon ve Üsküdar gibi onun bulunduğu yerlerde şifa bulmuştur. Karaca Ahmet Sultan gönlündeki coşkun sevgi ile ömrünün sonuna kadar yılmadan çalışmıştır, aşıkların, sadıkların gönlünü tutuşturmuş, maddi ve manevi ilimlerde büyük zatlar yetiştirmiş bulunduğu yeride bir ilim merkezi haline getirmiştir. Denilmektedir ki Karaca Ahmet Sultan Üsküdar’daki dergâhında yetkili bir devlet büyüğünün gözlerindeki hastalığı giderdiği için bu devlet büyüğünün verdiği bir emir ile Karaca Ahmet Sultan atına binerek dolaştığı saha içinde olan yeri kendisine bağışlamıştır. Karaca Ahmet Sultan’da kendisine verilen bu yerde dergâhını kurmuştur, insanlara hizmet etmiştir bu hizmet kendisinden sonra da zamanımıza kadar da devam etmiştir. Yine başka bir menkıbeye göre; 

 

Hacı Bektaşi veli Halifelerine görevlerini bildirip nasiplerini verir. Ayrıca 12 hizmetini dağıtır. Pirden nasip almak yeni bir hayatın başlangıcı yeni bir seferin ilk adımıdır. Görev dağıtımı sırasında huzurunda bulunmayan Karaca Ahmet Sultan’ın oğlu Hıdır Abdal Sultan, hazreti pire vardığında kendisine verilecek bir görevin kalmadığını öğrenince mahzunlaşır. Hacı Bektaş’ın “ne için üzülüyorsun ya Hıdır Abdal “sorusunu “gördüm ki bana verilecek bir hizmet kalmamış” diye cevaplar. Hızır hazreti pir Hıdır aptalın gönlünü şu sözleri ile feraha kavuşturur “gam çekme ya Hıdır Abdal sen bütün ocakların başısın benden düşen eli kopan sana gele… ancak senden eli kopanında pir dergahında derdine derman olmaya” 

 

Karaca Ahmet Sultan’ın Hakka yürümesi konusunda da tarihsel rakamlara göre çelişkiler bulunmaktadır. Olayların seyrine bakılırsa, Karaca Ahmet Sultan, Hacı Bektaş-ı Veli’de önce Anadolu’ya gelmiş olmalıdır. Çünkü 39 eren, kendi aralarında birlikte zikirde iken Fatma Nuriye Bacı, kendilerinden ulu bir erin Anadolu’ya geldiğini haber veriyor.

 

Karaca Ahmet Sultan’da bunu doğruluyor. Hacı Bektaş-ı Veli’nin kardeşi Menteş, 1240 yılında Babai ayaklanmasında şehit edildiğine göre, ortalama olarak Hacı Bektaş-ı Veli’nin yakın akraba grubu ile 1235 yılında veya buna yakın tarihlerde Anadolu’ya gelmiş olması gerekir. Bu tarih akla daha yatkındır. Hacı Bektaş-ı Veli, 1207 veya 1209 yılında doğduğuna göre –ki araştırmacıların çoğu bu tarih üzerinde durmaktadır – Anadolu’ya geldiği yıllarda Hacı Bektaş-ı Veli’nin Hakka yürüyüş tarihi ise 1271 yılıdır. Yani bu tarihlere göre Hacı Bektaş-ı Veli, ortalama olarak 63 yaşlarında bu dünyadan göçmüştür. Karaca Ahmet Sultan’a gelince: Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’ya gelmeden önce Karaca Ahmet Sultan Anadolu’da olduğuna göre, ikisini aynı yaş kabul edersek Karaca Ahmet Sultan’ında 26-28 yaşları arasında olması gerekir. Veya bir iki yaş daha büyük olduğu da düşünülebilir. Kimi kaynaklara baktığımızda; Kimileri, Saruhan Bey’i İshak Çelebi’nin 1371 yılında vakıf senedini hazırladığı yılda Karaca Ahmet Sultan’ı sağ göstermektedirler. Ancak daha önce değindiğimiz gibi Orhan Gazi, 1329 yılında Pelekanon zaferinden sonra Merdivenköy’de Bizanslılara ait av köşkünde Bizanslılar ile barış yaptığında, Üsküdar’a kadar olan Anadolu yakasını ele geçirir. Bu tarihte Karaca Ahmet Sultan sağdır ve bir müddet Merdivenköy’de kaldıktan sonra şimdiki yerde dergahını kuracaktır.

 

Tarihi seyre baktığımızda Karaca Ahmet Sultan’ın bu tarihlerde 90-100 Yaş arasında olduğu düşünülebilir. Bu yaş altında sayılması olası değildir. Karaca Ahmet Sultan’ın şimdiki yerde Hakk’a yürümesi de 120 yaş dolaylarına rastlamaktadır. O nedenle Karaca Ahmet Sultan’ı daha sonraki yıllara götürmek ve 1371’lerde sağ göstermek tarihsel bir yanılgı olacaktır. Karaca Ahmet Sultan’ın Hakka yürüdüğü tarihe gelince: Ne zaman ve hangi tarihte Hakka yürüdüğü kesin olarak bilinmemekle birlikte, büyük bir olasılıkla 1335 yılı veya buna yakın bir tarih düşünülebilir.

 

Karaca Ahmet Sultan gibi evliyaların ve bu topluma büyük hizmetler vermiş ulu kişilerin yaşam öykülerini dile getiren araştırmacılarıyla kültür dünyamıza katkılar sağlamış Aysel Okan, bakın ne diyor:

 

“Karaca Ahmet Sultan, bizim ellere, buralara çok sevdiği atı sırtında ve derviş kıyafetiyle gelir. Üsküdar taraflarında bir yere yerleşir. Çevresine etrafındakilere faydalı olmaya ve kendisinden bir şeyler vermeye başlamıştır. Gel zaman git zaman gösterdiği mucizeler, memleketi öylesine büyüler ki, herkes Karaca Ahmet der başka bir şey demez olur. Kimin ne derdi, kimin ne muradı varsa, düşermiş hemen Karaca Ahmet Sultan’ın kapısına. Şifa almaya, murada ermeğe, akın akın, yol yol akarlarmış Karaca Ahmet Sultan’a. İşte gene bu sıralarmış. Devrin en büyük adamlarından biri, aniden hastalanmış. Hastalık gözlerine de vurmuş, o devletin her şeyi olan adamın iki gözü birden kapanmış. Zamanın en meşhur doktorları, en şifalı ilaçları bu iki gözü açmaya yetmemiş, yetememiş.

 

Çaresizlik arttıkça artmış ve nihayet “Şu at sırtında gelen dervişi de bir deneyelim.” Demiş. Karaca Ahmet’i o gencecik adamın konağına davet etmişlerdir. Gelmiş, okumuş, muayene etmiş, vereceği ilaçları bir hekim gözüyle vermiş, sonrada dönmüş hasta sahiplerine: üzülmeyin demiş, önümüzdeki hafta içinde gözleri açılmış olacak. 

 

Olur, mu, olur! Hakikaten bir haftaya varmamış, iki gözü birden açılmış ve yeniden dünyayı görmeye başlamış. Ama evvel Allah, sonra da bu işte kerameti olan Karaca Ahmet Sultan hiç unutulur mu?”

 

Karaca Ahmet Sultan’ın hastalıkları tedavi etmesi, sadece bu kadarla kalmaz. Onun en büyük özelliği akıl hastalarına karşı bu devirde bile hayret uyandıracak şekilde tatbik ettiği tedavi sistemidir. Hastalarına su sesi dinletmesi, sepet ördürmesi, bir sanatla meşgul ederek meşguliyet terapileri uygulaması (ergo terapi), ve doğal-bitkisel özler vermesi; o zamanın Orta çağ Avrupası’nda akıl hastalarının şeytan ruhunu esir aldı diye, diri diri yakılması düşünüldüğünde, hatta günümüzün bir takım post-modern psikolojik aktivasyonları bile (yoga, Reiki, Nlp, Meditasyon, Feng Shui) düşünüldüğünde; Karaca Ahmet Sultan’ın tedavi yöntemleri şaşılacak derinlikte ve de enginliktedir.

 

Ama O, mensubu olduğu Melâmeti-Horasani öğretiye paralel olarak şanına, şöhretine hiç uygun olmayacak şekilde gösterişsiz yaşamış ve gösterişsiz bir türbede istirahatgahına çekilmiştir. Kadıkıöy’den Kısıklı’ya dönerken, kendi adıyla anılan duraktan biraz içeride, koyu pembe badana ile boyanmış bu türbedeki sancağı, deve yününden örülmüş hırkası ve zikir tespihleri ile halen gönüllere ilham vermekte, kerametleri de halen dillerde dolaşmaktadır.   

 

 KAYNAKÇA:

 1-Bu makalenin hazırlanmasında Karaca Ahmet Sultan Dergâhının resmi internet sitesinden büyük ölçüde faydalanılmıştır.

2- MELÂMETİLER HORASAN ERENLERİ Adlı kitaptan faydalanılmıştır.

Foto Galeri

dünyanın en ilginçgörüntüleri
Hizmet İş İftar yemeğinde bir araya geldi
İnternet habercileri kimliklerini aldı
Fikri Asım Bayatta Piknikte
En çok tıklanan karikatürler
Yüksel varlı İlkokulu Etkinlik

Süper Lig LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 35 31 1 3 64 96
2.Fenerbahçe 35 28 1 6 58 90
3.Trabzonspor 35 18 13 4 13 58
4.İstanbul Başakşehir 35 16 12 7 10 55
5.Beşiktaş 35 16 13 6 6 54
6.Alanyaspor 35 12 10 13 3 49
7.Kasımpaşa 35 14 14 7 -6 49
8.Rizespor 35 14 14 7 -7 49
9.Sivasspor 35 12 11 12 -9 48
10.Antalyaspor 35 11 12 12 -4 45
11.Adana Demirspor 35 10 11 14 3 44
12.Samsunspor 35 11 15 9 -5 42
13.Kayserispor 35 11 13 11 -9 41
14.Ankaragücü 35 8 12 15 -3 39
15.Fatih Karagümrük 35 9 16 10 -2 37
16.Konyaspor 35 8 14 13 -14 37
17.Gazişehir Gaziantep 35 9 18 8 -15 35
18.Hatayspor 35 7 15 13 -10 34
19.Pendikspor 35 8 18 9 -31 33
20.İstanbulspor 35 4 24 7 -42 16
1.Galatasaray 35 31 1 3 64 96
2.Fenerbahçe 35 28 1 6 58 90
3.Trabzonspor 35 18 13 4 13 58
4.İstanbul Başakşehir 35 16 12 7 10 55
5.Beşiktaş 35 16 13 6 6 54
6.Alanyaspor 35 12 10 13 3 49
7.Kasımpaşa 35 14 14 7 -6 49
8.Rizespor 35 14 14 7 -7 49
9.Sivasspor 35 12 11 12 -9 48
10.Antalyaspor 35 11 12 12 -4 45
11.Adana Demirspor 35 10 11 14 3 44
12.Samsunspor 35 11 15 9 -5 42
13.Kayserispor 35 11 13 11 -9 41
14.Ankaragücü 35 8 12 15 -3 39
15.Fatih Karagümrük 35 9 16 10 -2 37
16.Konyaspor 35 8 14 13 -14 37
17.Gazişehir Gaziantep 35 9 18 8 -15 35
18.Hatayspor 35 7 15 13 -10 34
19.Pendikspor 35 8 18 9 -31 33
20.İstanbulspor 35 4 24 7 -42 16

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.