Gözden kaçırmayın

Köylülerin su  kavgasına Valilik son noktayı koyduKöylülerin su kavgasına Valilik son noktayı koydu

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi’nde 25 Mart 2014 tarihinde düzenlenen “İslam Hukuku Paneli”nde “Nikâh ve Talak” konuları tartışıldı.
AKÜ İslami İlimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Abdullah Damar’ın açış konuşmasıyla başlayan panelin başkanlığını ise AKÜ İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Remzi Kaya yaptı. 
Panelde ilk olarak söz alan Arş. Grv. Münir Yaşar Kaya, nikâhta velayet konusunu anlattı. Kaya yaptığı konuşmada evlenmede velayetin gerekli olup olmadığı konusunun tartışmaya açık bir konu olduğunu söyledi. Bütün mezheplerin evlenme akdinde velayete büyük önem verdiklerini ifade eden Kaya, “Çünkü Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle evlilik akdi ‘ağır ve mesuliyetli bir sözleşmedir.
’ O halde bu ağır yük paylaştıkça hafifleyecek ve ortaya çıkabilecek problemlerin çözümünü bu paylaşıma paralel olarak kolaylaştıracaktır. Bu açıdan bakıldığında evlilik akdinde velinin ayrı bir yeri bulunduğu inkâr edilemez” dedi. Evlenecek kişinin velisinin o kişinin menfaatini koruyan bir yakını olarak onun problemlerini benimseyen ve bunu kendi sorunları ile eşdeğer konumda tutan bir konumda bulunduğunu ifade eden Kaya, şöyle konuştu: 
“Ancak bu noktada velinin velayeti altında bulunan kişilerin evliliğinde yetki sınırının nereye kadar uzandığı problemi karşımıza çıkmaktadır. Her şeyden önce bütün mezhepler velayet yetkisiyle evlenecek kızın haklarının öncelikli olarak korunması noktasında görüş birliği içindedirler.
Bu noktada kızın dengi ile ve emsal mehri ile evlenmesi asıldır. Bu hem kızın hem velilerin hem de akraba kızların haklarını korumaktadır. Böyle bir evlilikte Hanefiler velinin iznine gerek görmezlerken, diğer mezheplerde ise bu izin formaliteden ibarettir. Çünkü böyle bir evliliğe veli izin vermez ise yetkisini suistimal etmiş olacağından kızı, sıradaki veli evlendirecektir.
Bu durumda anlaşmazlık çıktığında kızın dengi ve emsal mehri ile evlenmesi velinin haklarını koruma açısından yeterli olacağından kızın tercihi esas alınmalı, yetkinin diğer veliye geçmesi gibi bir formalitenin aile içi çekişmeleri beraberinde getirebileceği de düşünülerek velinin velayeti sona ermiş olmalıdır.” 
Evlenmek isteyenler bunu mutlaka duyurmalıdır
Kaya, Hanefi mezhebine göre nikâhta velinin izni şart değildir denilerek, velinin haberi olmaksızın sadece iki şahidin huzurunda yapılan evlilikleri İslam’ın değerleriyle bağdaştırmanın zor olduğunu belirterek şöyle devam etti: 
“Her şeyden önce nikâh akdi, kadının haklarını güvence altına almalıdır. Bu noktada iki tedbir önem arz etmektedir. Birincisi evlenmek isteyen gençlerin mutlaka ailelerine haber vermeleri ve evliliği ilan edip duyurmalarıdır. İkincisi de nikâhın tescil ve hukuki güvenceye alınmasıdır. Bu durumda veli izin vermese bile yapılan evlilik daha sonra ayrılmayla sonuçlanacak olursa kızın problemlerinin ailesi ve toplum tarafından kabulü daha kolay hale gelecek; tescil ile de kadının hakları güvenceye alınmış olacaktır.
Veliler kızlarının evliliğinde mutluluğu arama dışında bir amaç gütmemeli ve dengi çıktığında bir başka saikle evliliğe engel olmamalıdırlar. Zira Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye hitaben ‘Üç şeyi geciktirme. Vakti geldiğinde namazı, hazırlandığında cenazeyi, dengini bulunca evlenecek kızı’ buyurmuştur.” 
Aile bir toplumun temelini oluşturur

AKÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Banu Bilge Sarıhan ise konuşmasında sağlam bir aile kurabilmek için evlilik hükümlerinin de sağlam olarak yerleştirilmesi gerektiğini belirtti. Sarıhan, “Evlilik birliği içerisinde tarafların birbirlerine hak ve yükümlülüklerini yerine getirdiği ölçüde o evlilik birliği sağlam olur.
Evlenme, Medeni Kanunda tam ve sürekli bir hayat ortaklığı yaratmak üzere cinsiyetleri farklı iki kişinin makbul ve geçerli bir biçimde birleşmesidir” diye konuştu. Medeni Kanuna göre evlenmenin bazı maddi ve şekli şartlarını anlatan Sarıhan, şöyle konuştu: 
“Medeni Kanunda evlenmenin bir kısım maddi ve şekli şartları vardır. Geçerli bir evlenme ehliyetinin Medeni Kanuna göre 3 şartı içermesi gerekir. Bunlardan bir tanesi temyiz gücü yani mümeyyiz olmadır. Bir diğeri yaştır. Sonuncusu ise gerekli olduğu durumlarda yasal temsilcinin iznidir.
Temyiz gücü, akla uygun biçimde davranma yeteneği olarak açıklanmıştır. Evlenme için mümeyyizliğe bakarsak evlenmenin anlamını ve önemini, kişiye yüklediği sorumlulukları yani evlenmenin kapsamını anlayabilme iktidarıdır. İkinci şartımız ise yaştır. Bizim hukukumuzda fiil ehliyeti için 18 yaşını doldurmuş olmak gerekiyor.
Medeni hukuk ise evlenme yaşını biraz daha küçük bir yaşa çekmiştir. Bundan önceki 1926 tarihli Medeni Kanun evlenme yaşını kadınlar ve erkekler ayrı olarak belirlemişti ki, bu da erkek için 17, kadın için ise 15 yaşın doldurulması olarak belirlenmişti. 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanuna göre ise erkek ve kadın için aynı evlenme yaşı getirilmiştir.
Kanun koyucu 17 yaşını doldurmuş olan kadın ve erkek evlenebilir demektedir. Ancak gerek eski kanunda bulunan gerekse yeni kanunda tekrar edilerek belirtilen bir husus var ki, olağanüstü hallerde ya da pek önemli sebeplerin olması halinde hâkim daha küçük yaştaki evlilikleri onaylayabilmektedir. Bu olağanüstü durumlar kanunda tek tek sayılmamıştır. Bu konuda hâkime bir takdir hakkı verilmiştir.
Şimdiye kadarki uygulamalara baktığımızda kadının gebe kalması ya da kimsesiz olması gibi durumlar olağanüstü durum olarak kabul edilip, hâkimin izni ile evlenmelerine cevaz verilmiştir. Kanuna göre 17 yaşını doldurmuş bir kişi evlenebilir fakat henüz fiili ehliyetine sahip olmadığı için kanuni temsilcisinin rızası ile evlenebilir.
Kanuni temsilci eğer velayet altında ise anne ve babadır. Velayet altında değilse yani bir çocuğun anne ve babası ölmüşse ya da kimsesizse kendisine kanunen atanan vasi atanır ki kanuni temsilcisi vasidir.” 
İslamiyet zaruri hallerde erkeklerin gayrimüslim kadınlarla evlenmesine onay verir
Daha sonra söz alan AKÜ İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Remzi Kaya ise Müslüman ve gayrimüslimlerin nikâhı ile ilgili bilgiler aktardı. Kaya, Kuran’ı Kerim’in Maide suresinde Müslüman bir erkeğin gayrimüslim bir kadınla iffetli olması şartıyla evlenebilme ruhsatı verdiğini söyledi.
Kaya, “Maide suresi beşinci ayetinde Müslüman erkeğe gayrimüslim bir kadınla, iffetli olmak kaydı şartıyla yani iffetini korumuş, hiçbir gizli veya açık dost edinmemiş, flört hayatı yaşamamış bir kadının mehrini ödemek şartıyla evlenme ruhsatı verilmiştir. Ancak Müslüman kız yoksa onlardan evlenme durumu söz konusu olmuştur” dedi.
Kaya, “Müslüman erkeğe bu cevaz mezhebinin sağlam bir şekilde korunması ve çocuklarını Müslüman üzere yetiştirmek kaydıyla verilmiştir. Bu bir emir değil, bir ruhsattır” diye konuştu. 
Müslüman kadının gayrimüslim bir erkekle evlenmesi kesinlikle yasak
Kaya, Müslüman bir kadının bir gayrimüslim ile evlenmesine ise hiçbir surette izin verilmediğini belirterek, “Müslüman bir kadının ne bir Yahudi, ne bir Hıristiyan, ne de bir müşrik erkekle, gayrimüslim olan hiçbir erkekle evlenmesine cevaz verilmiyor. Bu Kuran’ı Kerim’de ‘Müslüman olan bir hanımın kâfir olan biriyle evlenmesi kesin olarak yasaktır’ şeklinde ifade edilmektedir” dedi. Kaya şöyle devam etti: 
“İslam’daki evlilikte birincisi din birliği, ikincisi iffet birliği ve üçüncüsü denklik birliğinin olması gerekmektedir. Müslüman hiçbir zaman bir Yahudi’ye ya da Hıristiyan’a denk değil. Müslüman, Müslüman olduğu için en şereflidir. Evliliğin devam etmesinin şartlarının arasında Allah inancının tam olması gerektiği ve Kuran ile sünnet ışığında Allah’ın ve peygamberin istediklerine tamamen uyması ve kabul etmesi gerekiyor ama gayri Müslimlerde böyle bir şeyi görmüyoruz.
Bir Müslüman erkeğin, genellikle Müslüman hanımların olmadığı yerlerde, gayrimüslim ama iffetli ve tehlikeli olmayacağı kanaati hâkimse bir Hıristiyan veya Yahudi hanımı ile evlenmesine Allah ruhsat vermiştir.
Gerek mezhep imamları gerekse Kur’an-ı Kerim’in geneline baktığımız zaman hiçbir zaman Müslüman bir hanımın bir Yahudi, bir Hıristiyan, bir Mecusi, bir putperest ya da bir müşrikle evlenmesine kesinlikle izin verilmiyor. Evliliğin sürekli ve sağlam olması için temelinin sağlam olması gerekiyor. Bunun için de fıtrat inancına sahip bir şekilde hayatını sürdürmesi gerekiyor.” 
Boşanma helallerin en sevimsizi

Son olarak söz alan Afyonkarahisar Müftüsü Burhan İşliyen ise İslamiyet Peygamberi Hz. Muhammed’in boşanmayı helallerin en sevimsizi olarak tabir ettiğini söyledi. İşliyen, “Peygamberimiz ‘bir meşru mazeret olmamasına rağmen bir eş boşanmayı arzu ederse, boşanmaya teşebbüs ederse Allah ona cenneti haram kılar’ der” diye konuştu.
Boşanmada şahit bulunması gerektiği konusunda 4 mezhepte şart olmasa da Kuran’da ayet bulunduğuna işaret eden İşliyen konuşmasını şöyle sürdürdü: 
“İnsanın kullandığı lafızları çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim’deki Talak suresi, Talak ile hükümleri düzenlerken şahit getirilmesini ister ama İslam hukukunda müştehidler arasında boşanma esnasında şahit 4 mezhepte şart koşulmaz. Hanefi, Maliki, Şafi, Hanbeli mezhepleri ister dağın başında olsun, ister karanlıkta, ister aydınlıkta, ister kalabalıkta, ister tek başına kocanın eşine karşı söylediği boşama anlamına gelen cümlelerin boşama sonucunu doğurduğu kanaatindedir.” 
Erkek karısına boşanma yetkisi verebilir

İslam’da boşanma yetkisinin erkeğe verildiğini ifade eden İşliyen, “Hanımın kocasını boşayabileceği durumlar elbette vardır. Toplumda çok bilinmeyen tevhizi talak dediğimiz boşama yetkisini kocanın karısına vermesi ruhsatı vardır.
Gerek nikâh esnasında gerekse evlilik devam ederken herhangi bir mecliste karı koca aralarında anlaşırlarsa koca, boşama haklarından üçünü de ya da bir veya ikisini eşine verebilir. Bu vermenin de geriye dönüşü yoktur” diye konuştu. 
İşliyen kişinin imandan çıkaran sözler sarf etmesi ile birlikte nikâhının düştüğünü belirterek sözlerini şöyle noktaladı: 
“Elfaz-ı küfürün talaka yani boşanmaya etkisi vardır ki, imana etkisi olan şeyin boşanmaya da etkisi vardır. Elfaz-ı küfür söylendiği takdirde kişiyi imandan çıkaran ve küfre sokan sözler demektir. Mesela İslam’ın hükümlerinden birini bir insan kabul etmese kâfir olur. Bir kimse faiz de neymiş bu devirde faiz yasak mı olur dese, namaz da kılsa, oruç da tutsa kâfir olur.
Mesela harama bakıyorken, kendisine helal ve meşru olmayan birisine bakıyorken, yapma harama bakma günahtır demenize rağmen o da ‘güzele bakmak sevaptır’ derse, haramı helal kabul etmiş ve imanına zarar vermiş olur. İnsanın imanını götüren söz nikâhını da götürür. Bu sayıya da bağlı değildir.
Allah’ın kitabına küfür eden bölgeler var. Mesela kitaba, Kuran’a küfür edenler var. Bunların tamamı insanı küfüre sokar. Böyle bir insan imanını yenilediği zaman nikâhını da şahitler huzurunda yenilemek zorundadır.” 
AKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Kemalettin Çonkar ile İslami İlimler Fakültesi öğretim elemanları ve öğrencilerinin katıldığı panel, katılımcıların sorularının yanıtlanmasının ardından sona erdi.