Gözden kaçırmayın
Emniyet Ekiplerinin Eğitimleri SürüyorCAfyon Kocatepe Üniversitesi’nde (AKÜ) Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Resul Ay tarafından düzenlenen “Bireysel Kurtuluş Merkezli Tasavvufi İdeallerin Toplumsal Karşılığı Üzerine” adlı konferans, 2 Mayıs 2014 tarihinde AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Bilim Kafe’de gerçekleştirildi.
Konferansta konuşan Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Resul Ay, tasavvufi hayatın ortaya çıkışından itibaren İslam toplamlarında görülmeye başlanan grupların, her ne kadar dünyayı ve toplumu terke dayalı bir hayat biçimi seçmiş olsalar da 12. ve 13. yüzyıllardan modern zamanlara kadar neredeyse toplumsal işlevleri en belirgin sosyal gruplar olarak ortaya çıktıklarını söyledi.
Ay, bireysel bir kurtuluşu, bireysel bir çabayı ya da teşebbüsü ifade eden tasavvufi hayatın bu dönemde insana hizmet içerikli pek çok sosyal faaliyeti de içine alan bir hayat tarzına dönüştüğünü söyledi.
Ay, “Her şeyden önce tasavvufi idealarla ulaşmada kullanılan yöntem ve benimsenen yaşam biçimine insana hizmet anlayışıyla örtüştürülmesi bu dönüşümde önemli bir rol oynamıştır. Fakat bunun tek başına etken olmaktan çok mevcut durumu meşrulaştıran bir unsur olduğunu düşünmek akla daha yatkın gelir” dedi.
Ay, 12 ve 13. yüzyıllarda tasavvufi hayatın tekke ve zaviyelerin kuruluşu ile birlikte örgütlü ve kurumsal bir kimliğe büründüğünü belirterek, “Bunu dervişlerin devletle ve toplumla aralarında kurulan ilişkinin doğal bir sonucu olarak da düşünmek mümkündür. Halkın sadakalarının ve devletin vakıf sistemi üzerinden sağladığı desteğin hem halka hem de devlete bir geri dönüşü olarak da bunu düşünebiliriz” diye konuştu.
Tasavvufi yolun yolcularının temel amaçlarının “vuslat” olduğunu anlatan Ay, “Vuslat, Hakk’a ulaşmaktır. Klasik tasavvufi söylemde bu, fenafillah ve dekabillah kavramlarıyla da ifade edilir. Manevi bir duruşla ya da iradi kararla girilen bu yolda çeşitli makamlar veya merhaleler geçildikten ve her bir makamın gerektirdiği haller tecrübe edildikten sonra bahsedilen bu hedefe ulaşılması beklenir” ifadelerini kullandı. Bunun içinse sufinin öncelikle ‘kendi varlığını yok etmesi’ gerektiğini kaydetti.
İlk sufilerde inzivayı sonrasındakiler ise toplumsal yaşamı tercih etti
İlk sufilerin inzivai bir hayat benimsedikleri, çöllerde, dağlarda inzivaya çekildiklerinin bilindiğini ifade eden Ay, “Fakat zaman içerisinde dünyayla barışık sufi yaşam biçimlerinin benimsendiği aslında ruhen toplumdan uzak kalmanın yeterli olacağı düşünceleri kabul görmüştür.
Tasavvufu sadece bireysel bir olgunlaşma olarak görmeyen bunun yanında insanların kurtuluşunu da önemseyen ve bu maksatla irşat faaliyetlerinde bulunan sufi gruplar da ortaya çıktı. 11. yüzyılda Ebu İshak Kazaruni bu tarz bir yaklaşımı benimseyen güzel bir örnektir. Sufiler, uhrevi hayatlarını toplum içinde gerçekleştirmeye başladıklarında toplumla ilişkileri başlamış oldu” diye konuştu.
Taşranın gayri resmi gönüllü bürokratları dervişler
Devletin dergâhlarla olan ilişkisinin son derece yakın olduğuna dikkat çeken Ay, “Dergâhlara devletin dahline bakarsak ‘taşranın gayri resmi gönüllü bürokratları’ tabiriyle normalde devletten beklenecek bir takım kamu hizmetlerinin devlet eliyle yapılma imkânının bulunmadığı işi gönüllü bir grup yapıyor” dedi. Bunların başında yol güvenliği geldiğini ifade eden Ay şöyle devam etti:
“Örneğin yol güvenliği. Devlet için de çok mühim bir konu. Normalde bunu yapacak olan devlettir ama devlet bunu sadece büyük ticaret yolları üzerinde sağlıyor. Güvenlik ile ilgili sıkıntılı bir dönemde devlet bu yollar üzerinde bir tekke kurmak isteyen olursa doğal olarak destekliyor.
Hatta o hizmeti vermek üzere tekke kuranın devletin kendisi de olduğu görülebiliyor. Dönemin yol ve yolculuk koşulları göz önünde bulundurulduğunda derviş tekkeleri kesinlikle önemli bir rol oynamıştır. Tekkelerden özellikle kıtlık zamanlarında çevrede bulunan halk da hizmet görüyor. Gıda yardımı için başvuranlar her zaman oluyor.
Örneğin bir kıtlık zamanında Yunus Emre, tekkeye Hacı Bektaş’a başvuruyor. Hacı Bektaş ben sana buğday yerine nefes vereyim diyor. Yunus Emre de benim ailem var diyerek buğday istiyor ve alıyor. Bazı tekkeler fakirlerin bu tarz taleplerini karşılamak için uğrak yerleri arasında yer alıyor.
Tekkelerin düşkünlere ve fakirlere aracılık etmeleri de söz konusudur ki Hacı Bayramı Veli bunun güzel bir örneğidir. Hacı Bayramı Veli kurduğu yardım sandığı ile esnaftan fakirler için yardım toplamıştır. Tekkelerin bazılarının imarete dönüştüğü dönemde yetim çocuklara bakıldığı da görülüyor. Dervişlerin kamuya yönelik hizmet odaklı dolaylı faaliyetleri onların seyahat özelliklerinden kaynaklanır.”
Dervişler halka dini öğrenmesine vesile olmuşturlar
Dervişlerin seyahatlerinin pek çok kültürel ve toplumsal sonucu olduğunu da ifade eden Ay, “Bu kültürel alışveriş ve etkileşim anlamında çok önemli bir iletişim imkânı yaratıyor. Dervişler sadakalara bağlıdırlar.
Hep aynı kaynaktan yardım istemeyecekleri için alanlarını genişletmeleri gerekiyor. Bu da seyahatlerinin önemli nedenlerinden birini oluşturuyor” diye konuştu. Konferans, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
Yorumlar
Yorum Yap