Gözden kaçırmayın

2025 yılı için Asgari ücret ne kadar olacak ?2025 yılı için Asgari ücret ne kadar olacak ?

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) öğrenci topluluklarından Sosyoloji Topluluğu tarafından 22 Mayıs 2014 tarihinde “Sosyolojik Açıdan Türkiye’de Sanayileşme Süreci” konulu panel düzenlendi. 
Panelde ilk olarak söz alan AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Arş. Grv. Öner Buçukcu, dönemin sanayileşen ülkelerine bakıldığında Türkiye’ye Osmanlı’dan iyi bir sanayi mirası kalmadığının söylenebileceğini belirtti.
Buradan Osmanlı’dan Cumhuriyete hiç sanayi tesisi kalmadığının anlaşılmaması gerektiğini ifade eden Buçukcu, “Peki, Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan sanayileşen bir yapı mı devraldı sorusuna da hayır cevabı veriyoruz” dedi.
Balta Limanı Antlaşması ile Osmanlı’nın gümrük duvarlarının inmesi neticesinde sanayinin gelişme imkânı bulamadığını kaydeden Buçukcu, şunları söyledi: 
“1838 yılında imzalanan Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi sonucu Osmanlı’nın gümrük duvarlarının inmesi ile birlikte sanayi bir türlü gelişme imkânı bulamıyor. Baktığınız zaman Lozan’a giden heyetin cebinde iki talimat söz konusu, ki bunlardan birisi kapitülasyonların gündeme gelmesi halinde masadan kalkılması bir diğeri ise Ermeni yurdu meselesinin gündeme gelmesi halinde masadan kalkılması yönündedir.
Bu iki konu hariç gelebilecek her türlü sorunu birlikte müzakere edebilirsiniz şeklindedir. Zaten Lozan Antlaşması iki fasılda imzalanabilmiş bir anlaşmadır. İkinci fasılda müttefikler kapitülasyonlar konusunda çok fazla direnmişti.
Bu sürece gelinmesindeki en önemli sebeplerden birisi Osmanlı Devleti ile savaşan, daha sonra ise Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Lozan Antlaşmasını imzalayan müttefik devletler açısından bunlara mesaj verilen bir İzmir İktisat Kongresi’dir.
Türkiye tarihi iktisadi açıdan baktığımızda sanayileşmenin tarihidir.”
İlk büyük fabrikalar Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı sonucunda kuruluyor
Devlet eliyle sanayileşme stratejisi çerçevesinde 1932 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (SSCB) uzmanların Türkiye’ye geldiğini anlatan Buçukcu, “SSCB 1925 sonrasında sanayileşme yolunda çok ciddi bir ivme kazanmıştı.
O dönem faşizmin de ciddi siyasal başarılar kazandığı bir dönemdir ve bunu da göz ardı etmemek gerekir. SSCB’den gelen bu heyet Türkiye’nin stratejik ihtiyaçlarını belirliyor” ifadelerini kullandı. SSCB heyetinin incelemelerinin ve kalkınma planının ardından yeni fabrikaların kurulmaya başlandığını dile getiren Buçukcu, şöyle devam etti: 
“Mesela gelen bu uzmanlar Türkiye’de ciddi bir pamuk üretimi olmasına rağmen ciddi bir dokuma veya iplik fabrikasının olmadığını görerek bu fabrikaların kurulmasını tavsiye ediyorlar. Türkiye’de şeker pancarı üretimi olduğu fakat şeker üretimi olmadığı için şeker fabrikası kurulmasını tavsiye ediyorlar. Kâğıt ihtiyacının çoğunun ithalatla giderilmesi üzerine ilk olarak kâğıt fabrikası kurulmasını tavsiye ediyorlar.
1933 yılında ilan edilen birinci 5 yıllık sanayi planında bunlara önem veriliyor. Neticesinde Türkiye’nin ilk demir çelik fabrikası Karabük’te kuruluyor. Yine Eskişehir’de şeker, İzmit’te kâğıt, Bursa’da iplik ve Kayseri’de bez fabrikaları kuruluyor.
Birinci sanayi planı nispeten başarılı olduğu için 1937 yılında ikinci 5 yıllık sanayi planı ilan ediliyor. İkinci 5 yıllık sanayi planında da çok iyi tespitler var. Ancak tespitlerde yer alan çözüm önerileri çok ütopik.
Örneğin burada öne çıkarılan öncelikli sektörler ise enerji, petrol, azot ve afyon olarak belirleniyor. 1937 planı bu nedenle uygulanamıyor. Enerji ve petrol üretimi Türkiye’nin o dönemki şartları düşünülüğünde çok zor ve masraflı.” 
Marshall yardımlarıyla Türkiye’ye 137 milyon dolar yardım

Buçukcu, Türkiye’de ikinci dünya savaşı yıllarında sanayileşmeye devam ettiğini ancak bu dönemdeki en önemli gelişmenin sermayenin kara borsa dolayısıyla büyüyüp genişlemesi olduğunu söyledi. Buçukcu sözlerini şöyle sürdürdü: 
“İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya ekonomisini yönlendiren Avrupa ekonomisinin büyük bir çöküş içinde olması nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ticaretin canlanması adına Marshall planını ilan ediyor. Sosyalist bloğun da güçlenmeye başladığı bu dönemde herkese hitap eden Marshall planı ile ABD yardımları başlıyor. Türkiye, bu yardımlardan 137 milyon ABD doları civarında faydalanmıştır. Bunun bir kısmı nakdi bir kısmı ise makine tedariki şeklinde gerçekleşmiştir. Marshall yardımının Türkiye nasıl verileceği hususunda Türkiye’ye öngörülen rol Avrupa’nın ve ihtiyaç duyulması halinde ABD’nin tahıl deposu olması şeklindeydi.” 
Demokrat Parti iktidarının ilk döneminde Marshall yardımlarından Türkiye’nin fazlaca yararlandığını ifade eden Buçukcu, “Türkiye 1953 yılında buğday üretiminde Brezilya’nın ardından dünya dördüncüsü olmuştur. 1954 yılında ise Türkiye’de süreç tersine dönmeye başlıyor ve Demokrat Parti iktidarı o dönemde yeniden sanayileşme hamlelerine başlıyor.
Türkiye’nin Erzurum Şeker Fabrikası gibi büyük sanayi yatırımları gerçekleşmeye başlıyor” diye konuştu. Türkiye’nin herkese rağmen zorla sanayileşmesini gerçekleştirmeye çalışan bir ülke olduğunu söyleyen Buçukcu, 1960 Anayasası ile birlikte Türkiye’de ithal ikameci sanayileşme dönemine girildiğini belirtti.
Buçukcu, “Bu geç kalınmış bir merkantilizm dönemiydi. 1960’larda başlayan bu süreç 1970’li yıllara gelindiğinde müthiş bir döviz dar boğazı oluştu. İthal ikameci sanayileşme Türkiye’de ürünlerin kalitesinin düşmesi gibi bir sonuç çıkardı.
Türkiye’de bugün bulunan çok büyük sanayi şirketlerinin 1970’li yıllarda her ne üretirlerse üretsinler satılıyordu. Koç, bununla ilgili olarak bir mülakatında ‘konserve kutusundan araba yaptık. İnsanları da bindirdik’ demişti” ifadelerini kullandı.

1980 sonrasında üretime dayalı bir ekonomi modeli

Türkiye’de 24 Ocak kararlarıyla ithal ikameci modelden vazgeçilerek gümrük duvarlarının indirildiğini ifade eden Buçukcu sözlerini şöyle tamamladı: 
“Türkiye sanayileşme açısından nereye geldiğine bakarsak Türkiye’nin 2008 yılında tarımdan gayri safi milli hasılası 259 milyar TL iken sanayide ürettiği gayri safi hasılası 542 milyar TL’dir. Ticaret ve turizm gibi hizmet sektörü denilen sektörlerde üretmiş olduğu gayri safi milli hasıla ise 721 milyar kadardır.
Bu 1980 sonrası üretilen politikalar sonucunda Türkiye’de üretime dayalı bir ekonomi modeli oluşturulmuştur. Türkiye’ye giren sıcak paraya baktığımızda bunun yüzde 70’e yakını hizmet sektörüne aktarılıyor. Başka bir deyişle Türkiye’ye gelen yabancı yatırımcıların yüzde 70’i fabrika kurmuyor.
Bunun yerine alışveriş merkezleri açıyorlar. Elimizdeki rakamlara baktığımızda Türkiye’nin sanayileşmede belki yolun yarısını kat etmiş, geri kalan yarısını ise kat etmeye çalışan bir ülke olduğunu görüyoruz.” 
Panelin başında panelistlerden AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Gülçin Tunalı da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Soma faciasının kamuoyunda oluşturduğu tepkilerle ilgili tespitlerini aktardı. 
Panel, soru-cevap kısmının ardından Yönetmenliğini Ömer Lütfi Akad’ın yaptığı “Diyet” filminin izlenmesi ile sona erdi.