Gözden kaçırmayın

Köylülerin su  kavgasına Valilik son noktayı koyduKöylülerin su kavgasına Valilik son noktayı koydu

Aynı topraklar üzerinde yaşayan, ortak bir dil, kültür ve geçmişe sahip olan, gelecekte de bir arada yaşama iradesini gösteren topluluklara millet denir.

Bir toplumu millet yapan en önemli unsur, kederde ve neşede ortak hareket etmesidir. Bu bakımdan özellikle zor zamanlarda ortaya koyduğu birliktelik ve yokluklar karşısındaki dayanışması, bu coğrafyada yaşayan toplumumuzun etle tırnak gibi birbirinden ayrılmaz bir bütünlük içinde olduğunun en açık göstergesidir.

Bu ülkenin insanı, binlerce yıldır kanlarıyla yoğurduğu toprağı vatan yapmış, vatanın her bir evladı bir diğeriyle kan bağı kurmuştur. Milletimizin bütünlüğünü ve gelecekte de birlikte yaşama istek ve arzusunu ortaya koyduğu en önemli olaylardan biri de Çanakkale Savaşı’dır.
Tam bir asır önce ülkemizi işgal etmek üzere dünyanın çeşitli ülkelerinden ufacık bir kara parçasına akın eden düşmanlar, Anadolu’nun yiğit evlatlarının kanlarında boğulmuşlardır. Emperyalizm, tarihteki en ağır yenilgilerinden birini Çanakkale’de tadarken, Türk milleti, hangi etnik köken ve inanca sahip olursa olsun ayrım gözetmeden, ortak payda vatanına sahip çıkmıştır.

Dünyada eşi benzeri görülmemiş çetin ve kanlı bir savaşa sahne olan, toprağın her zerresinin şehit kanlarıyla sulandığı, metre kareye tam 6 bin merminin düştüğü, bir toplumun millete dönüştüğü bu büyük Çanakkale Zaferi’nin 100. yılını yaşıyoruz.

Tarih olayları yazar; kahramanlar ise tarihi… Birkaç dakika içerisinde öleceğini bile bile en ufak bir tereddüt dahi göstermeden ileri atılan ve şehadete koşan Çanakkale kahramanları, Türk milletine biçilen kefeni parçalayıp atarak tarihi yeniden şekillendirdiler; Türk tarihini kanlarıyla yazdılar. Her şeyin bitti sanıldığı yerde “Türk milleti son sözünü söylemeden hiçbir şey bitmez” dediler.

Çanakkale’nin kahramanları, umudun bittiği yerde imanın; gücün tükendiği yerde azmin; silahın olmadığı yerde yüreğin her türlü olumsuzluğu yenebileceğini ispat ettiler. O şehitler ki, ellerinde Kur’an, son Peygamber kılavuz, öğünleri kuru ekmek, katıkları bir yudum su, parolaları vatan, işaretleri namustu. O şehitler ki, tüm dünyaya “Ruh, maddeye galip geldi.” dedirtti.

Çanakkale’de yeşeren bu ruh, Kuvay-i Milliye’yi harekete geçiren güce dönüşerek, bizlere bugünkü devletimizi ve cennet vatanımızı hediye etmiştir. Kazanımlarımız ve oluşturduğumuz demokratik devlet yapımız, eğer yüzyıldır istikrarsızlık içerisinde kıvranan yakın coğrafyamızda yaşayanların hayallerini süsleyecek erdemler barındırıyorsa, bunu devletimizi kuran kahramanlara borçluyuz. Bugünümüzü bizlere hediye edenlere olan minnet borcumuzu, vatanımıza sahip çıkarak ve milletimizi aydınlık yarınlara taşıyarak ödemek zorundayız.

Bilinmelidir ki bu Devlet, Malazgirt’te başlayan, Miryokefalon’da adı konan, Çanakkale’de kıyama duran, Sakarya’da destanlaşan bir mücadeleyle, yüz binlerce şehidin kanı karşılığında, sonsuza dek elde ettiği kutsal vatan toprakları üzerinde kurulmuştur. Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti; bu vatanın adı da Türkiye’dir. Buradan sonra ne gidilecek başka bir yurt ne de verilecek bir karış toprak yoktur. Bu vatan ve bu devlet, birilerinin çapulcularla oturdukları masalarda peşkeş çekilecek meze değil; bir mezar taşı dahi olmayan, toprakla haşrolmuş şehitlerin son sözü, gazilerin gelecek nesillere bıraktığı emanetidir.

Bugün ne yazık ki bebek katillerinin şehitlerimizden ve gazilerimizden daha fazla itibar gördüğü, bölünmüş bir toplum projesinin bu millete umut olarak dayatıldığı acı bir dönemi yaşamaktayız. Bütün tarihçiler Çanakkale Savaşı’nın ülkemizde millet olma bilincini yeşerttiği konusunda hemfikirken, bugün ağır bedeller ödeyerek ulaştığımız millet olma olgusunun çökertildiği, milliyetçiliğin ayaklar altına alındığı ve birlikteliğimizin tahrip edilerek, bir ve bütün olduğunu bir asır önce dünyaya ilan eden milletimizin 36 etnik kökene bölünmek istendiği acı bir dönemi yaşamaktayız.

Görüyoruz ki devletimize, milletimizin bölünmez bütünlüğüne karşı saldırıların, milli değerlerimize edilen hakaretlerin prim yaptığı, makbul sayıldığı, teröristlerin Devletimizle protokol imzalayacak konuma geldiği bu günlerde; değerlerimize sahip çıkmak, vatan müdafaası derecesinde hayati önem kazanmıştır.

Bu devleti, SERMAYE koyanın söz sahibi olduğu anonim şirket gibi yönetmeyi hayal edenler bilmelidir ki, bu devletin sermayesi 944 yıl önce Malazgirt’te, 562 yıl önce İstanbul surları önünde, 100 yıl önce Çanakkale’de, 93 yıl önce Sakarya’da, Dumlupınar’da, 41 yıl önce Kıbrıs’ta Beşparmak Dağları’nda ve 30 yıldır memleketin dört bir yanında bu vatan uğruna can veren kahramanlar tarafından ödenmiştir. Bu ülkeyi şirkete dönüştürmeye yetecek değerde bir sermaye birikimi de bu dünya üzerinde yoktur; olmayacaktır.

Hiç kuşkusuz ki Çanakkale şehitleri, Kurtuluş Savaşı şehitleri, terör şehitleri canları pahasına korudukları vatanın, kanları bedeliyle kurdukları devletin bir gün teröristlerle pazarlık konusu yapılmasını, devletin bir şirket mantığıyla, kâr, zarar hesabına konu edilmesini hazmedemezlerdi.

Dönmemecesine ileri atılıp, kanayan yaralarını ay ışığıyla sararak, süngülerini kan gölünde parlatarak, yastık diyerek taşlara baş koyarak vatan yaptıkları topraklardan, bir gece ansızın türbelerini de alarak kaçılmasını sineye çekmezler, eli kanlı teröristlerin omuzlarda taşınmasına rıza göstermezlerdi.

Sedyeyle taşınmadan, teneşire konmadan, tabutlara girmeden, ölmeden mezara konan yiğitler, katillerinin baş tacı yapılmasını kabullenemezlerdi.
Gözlerini kırpmadan yardan, anadan, serden geçen şehitler, devletlerinden, milli kimliklerinden ve bir karış topraklarından asla vazgeçmezlerdi.

Ülkemizi bölmek için yıllardır kendilerini emperyalist devletlerin maşası olarak kullandıran, beşikteki bebekten hastanedeki doktora, okuldaki öğretmenden sınırdaki Mehmetçiğe kadar on binlerce evladımızı kahpe tuzaklara düşüren teröristlerle pazarlık yapanlar, yalnızca bugünün değil Malazgirt, Mohaç, Conkbayırı, Kocaçimen, Arıburnu, Anafartalar, Seddülbahir, Kilitbahir şehitlerinin de kemiklerini sızlatıyorlar.

Bugün bebek katillerinin talimatlarıyla Anayasa hazırlayan, rejim değişikliğine soyunan, Türk adını bu vatandan silmeye çalışanlar, yarın Ruz-i Mahşer’de bu millet namerde boyun eğmesin diye şehit olan Yarbay Refik Bey’in, Yarbay Ahmet Şevki Bey’in, tamamı şehit olan 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’in, “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diyen Atatürk’ün, Kınalı Hasan’ın, Seyit Onbaşı’nın, Yahya Çavuş’un yüzüne nasıl bakacaklar?


Bizler hayatımızın her anında, bu vatan için canlarını, mallarını, sağlıklarını ve rahatlarını feda eyleyen ecdadımızın aziz hatıralarını yaşatmak, emanetlerine sahip çıkmakla mükellefiz. 
Bugün milletimizi bölmek, Türk adını bu topraklardan kazımak isteyenlere Türkiye Kamu-Sen olarak bir kez daha hatırlatmak istiyoruz ki; mucizeler yaratan bir milletin çocukları olan bizler, vatanımız ve milletimiz üzerinde hain emeller besleyenlere karşı kullanacak bir tek silahımız olmasa bile onlara dünyayı dar edecek inanca ve iradeye sahibiz. Buna inanmayanlar için Çanakkale, bir abide gibi tarihin şanlı sayfalarında parlamaktadır.

Bu vesile ile Türk milletinin muhteşem Çanakkale Zaferi’nin 100. yılını ve Şehitler Haftası’nı bir kez daha kutluyor, vatanı, milleti, ülkesi ve namusu için canlarını vermekten
çekinmeyen şehitlerimize; emanetlerine sahip çıkacağımıza dair Türkiye Kamu-Sen olarak söz veriyoruz. Şehitlerimize minnettarız, ruhları şad olsun.