Tarih: 05.07.2013 20:05

AKÜ`de "Hukuk Fakültesi Lisansüstü Seminerleri”nin Altıncısı Düzenlendi

Facebook Twitter Linked-in

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen "Hukuk Fakültesi Lisansüstü Seminerleri VI" başlıklı program, 4 Temmuz 2013 tarihinde ANS Kampusü Hukuk Fakültesi Seminer Salonunda gerçekleştirildi.

"Gezi Parkı Olayları Bize Ne Anlatıyor?" konusunun tartışıldığı seminerin yönlendiriciliğini ise AKÜ Rektör Danışmanı ve Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı, AKÜ Rektör Danışmanı ve Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş, AKÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Hüseyin Bayraklı ile AKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kemal Bayram üstlendi.


AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı, açış konuşmasında çalıştay hakkında kısaca bilgi vererek, "Bu toplantıların başlangıçta bizim araştırma görevlilerimizin gelişim süreçleri ile ilgi olması düşünülmüştü. Fakat aynı anda "Gezi Olayları" gündeme gelince "Gezi Olayları Bize Ne Anlatıyor?" sorusunun tartışılacağı bir çalıştay haline dönüştü. Çalıştayımız 3 oturum halinde yapılacak" dedi. Yine Prof. Dr. Hasan Hüseyin Bayraklı "Fakültemizin çalışmalarını yalnızca bireysel ve akademik alanda değil, aynı zamanda içinde bulunduğumuz toplumun, ülkemizin yaşadığı olaylara duyarlı bir şekilde yürütmesi bizi mutlu ediyor" dedi. Gezi olaylarının anlatıldığı video gösteriminden sonra katılımcıların görüş, izlenim, tespit ve önerilerini aktardıkları çalıştayın ilk oturumuna geçildi.

İlk oturumda ilk sözü AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı aldı. Prof. Dr. Balı "Geleceğin Siyaseti ya da Siyasetin Geleceği" başlıklı konuşmasında, "Ülkemiz demokrasisi önemli bir sınav vermektedir. Belki de tarihimizde ilk defa tabandan yukarıya doğru yükselen bir siyaset talebiyle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Bu çerçevede ülkenin siyaset pratiğinde önemli bir kırılmanın yaşanmakta olduğu ya da yakın zamanda bunun olacağı öngörülebilir. PKK terörünün bitirilmesiyle ilgili yürütülen barış süreci, Reyhanlı`da patlayan bombalarla birlikte ülkemizin önemli bir tarihsel dönüşümün eşiğine gelmiş ya da getirilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Gezi Parkı olayları göstermiştir ki, sokakta olan ve iktidara karşı eylemli mücadele yürütenler de, sokak eylemlerini bitirmek için çaba gösteren iktidar da insan hakları ve demokrasiden söz etmektedirler. Sokaktakiler daha çok insan hakları, daha çok demokrasi için iktidarın giderek otoriterleşmesine karşı demokratik bir sivil itaatsizlik eylemi yaptıklarını, iktidar ise ileri demokrasi için adımlar attığını, eylemlerin ise demokrasiye karşı bir kalkışma niteliğinde olduğunu savunmaktadır. Sokakta darbe yapmaya yeltenenler olduğu kadar iktidar kanadında da sokağa çıkan herkesi suçlu ilan etme eğilimi taşıyanların varlığı da görmezden gelinemez. Ancak topluma egemen olan düşüncenin, sorunlarımızı darbelerle değil, demokratik yöntemlerle çözmemiz gerektiği şeklinde olduğunu söyleyebiliriz" dedi.

Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Çemrek de konuşmasında "Olaylar olduğu zaman Türkiye`de değildim. Kazakistan`daydım. Yoğun şekilde de sosyal medya üzerinden takip ettim. Coğrafi olarak burada olmamak, aura`yı hissetmemek demek aslında. Döndüğüm zaman, arkadaşlarımla konuştuğumda yoğun bir şekilde korku hissedildiğini gördüm. Gezi Parkı direnişçilerini anlamak bağlamında kullanılan mizahi dilin de bilinmesi gerektiğine inanıyorum. Gezi olayları sırasında mizaha çokça vurgu yapıldı. Mizah, başa çıkamadığınız yerde sizin aslında savunma mekanizmanızdır. Alaya alarak yaparsınız bunu. Ama bir şeyi mizahi kıldığınızda tam da tartışamaz hale getiriyorsunuz. Çünkü artık o konu üzerinde analiz yapma değeri kayboluyor. Buradaki gençler, elitistler -artık nasıl adlandırırsanız- sözlerinin ulaşmadığını düşünüyorlar" dedi.

İnsan hakları alanında çalışan Adem Seleş ise konuşmasında "Gezi eylemleri sırasında İstanbul`daydım. 28 Şubat döneminde aktivitelerde yer almamız, sokağı o dönemlerden sevmemiz nedeniyle kendimi tutamadım ve Gezi Parkı`na gittim. 9 Haziran`daki büyük miting öncesi oradaydım. Oradaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Birincisi orada bir coşku vardı. Grupları hem öğrencilik yıllarımdan hem de insan hakları ile ilgili çalışmalarımdan tanıyorum. Başka bir ortamda yan yana koyduğunuzda kavga edecek sol gruplar, orada barışçıl bir şekilde bulunuyorlardı. Anladım ki, tarihteki devrimler, kırılmalar, sosyal olaylar birkaç yılı almıyor artık. Böyle bir andaki bir görüntü, sizi 30 yıl ileri götürebileceği gibi 30 yıl da ileri götürebilir. Bunu gördüm" dedi.

İlk oturumda söz alan AKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kemal Bayram konuşmasında "Ciddi siyaset kitaplarının hepsinde `Türk Vakası` diye bir başlık konuyor. Ben Gezi Parkı olaylarını biraz `Türk Vakası` olarak görüyorum. Şimdi bizim şöyle bir varsayımımız var. Bir şeyler olup bitiyor. Biz de bunun bir düzenlilik içinde geliştiğini varsayıyoruz. Bu düzenliliği rasyonel olarak açıklayacağımızı varsayıyoruz. Bu kendi başına metodolojik bir problem. Gezi Parkı`nın iki dönemi olduğunu düşünüyorum. Penguenler dönemi ve post-penguenler dönemi. Penguenler dönemi için anlamlı olduğunu ama ikinci kısım için bunların hepsinin boş konuşmalar olduğunu düşünüyorum. Okur-yazar pek çok insanın sosyal medyanın dezenformasyonuna tabi olduğunu gördüm" dedi.

AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karakaş ise konuşmasında "İstanbul`u görmek isterdim ancak göremedim. Ankara`da 2 gece Kuğulu Parkı izledim sosyal ve görsel medyadan da diğer gelişmeleri takip ettim. Genel olarak şu tespite ulaştım. Bütün bu olaylar, bazı sosyal bilimciler ve gazeteciler tarafından değerlendirilirken `sıfır noktası` gibi görülüyor. Her şey sıfır noktasından inşa ediliyor. Demokrasi tartışmaları, özgürlükler, karşıtlıklar sıfır noktasından inşa ediliyor. Hafızalar boşaltılmış. Sanki bu ülkede daha önce hiçbir şey yaşanmamış, ötekileştirme gerçekleşmemiş, buna karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesi verilmemiş veya bu iktidar demokratikleşme adına hiçbir şey yapmamış gibi değerlendirmeler yapılıyor. Askeri vesayetin, yargı vesayetinin ve imtiyazlı gurupların geriletilmesi açısından sessiz devrimden söz edilmiyor muydu? Bu çok rahatsız edici bir bakış açısı. Bu sıfır noktası bakış açısından yapılan tartışmaların hakikati karşılamadığını düşünüyorum. Gezi olaylarının hakikati nedir diye baktığım zaman da şunu görüyorum. Evet, gezi olaylarının kendine özgü yeni bir yanı var. Bu kadar farklı insanın bir araya gelmesi, liderlerinin olmaması, her kafadan bir ses çıkıyor olması, tam bir kakofoni özelliği arz etmesi yeni bir şeydir. Özünde ise daha önce imtiyazlı gurupların, imtiyaz çağrısı yaptıklarını gördüğünü" söyledi.

AKÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Güler ise konuşmasında "Gezi Parkı olayları ilk çıktığında çevreyle ilgilendiğim için çok hoşuma gitmişti. Gençler İstanbul`un talanına karşı koydular. 1982`den beri İstanbul`u biliyorum. Ama meselenin böyle olmadığını da gördüm. İnsanların alanına müdahale edildiğinde de bırakın yapsınlar demek ne kadar doğru?" dedi.

Baro Başkanı Av. Turgay Şahin de söz alarak "Ben önceden beri komplo teorilerinden uzak durmaya çalışırım. Ancak ben bile bu Gezi olaylarını başka şekilde izah edemedim. Çünkü toplumumuzu biliyoruz. Ben sosyal medyaya da oldukça aşinayım. Bu bağlamda Gezi Parkı eylemlerinde `orantısız zekâ` başlığıyla sunulan mizahı son derece yetersiz buluyorum. Gezi Parkı olaylarında mizah ön plana çıkarılıyor. Ancak mizah dergilerini takip eden biri olarak söylüyorum, 5. sınıf espriler. Bunların bir kısmının reklam ajansları tarafından kotarıldığını düşünüyorum" dedi.

Seminer, görüş ve tespitlere yönelik eleştiri ve cevapların aktarıldığı ikinci oturum ile genel görüşmenin yapıldığı üçüncü oturumun ardından çalıştay sona erdi. AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Şafak Balı tarafından katılımcılara birer Katılım Belgesi takdim edildi.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —