Gözden kaçırmayın

Fiyatlar  Afyon Belediyesinden de ucuzFiyatlar Afyon Belediyesinden de ucuz

2,5 milyonu kamu emekçisi, 2 milyonu emekli olmak üzere yaklaşık 5 milyon, aileleri de kattığımızda en az 20 milyon insanı yakından ilgilendiren üçüncü dönem (2016-2017) toplu sözleşme görüşmeleri 3 Ağustos’ta başlamıştır.


7 Haziran seçimleri sonrasında tek başına iktidarını kaybeden ve müstafi durumunda olan AKP hükümeti, önümüzdeki iki yılı ilgilendiren toplu sözleşme görüşmelerini sanki tek başına iktidarmış gibi sürdürmek istemekte, görüşmelerin ertelenmesi taleplerimizi yok sayıp, yandaş konfederasyonu da yanına alarak, yangından mal kaçırır gibi hareket etmektedir.


AKP’nin 7 Haziran seçimleri ile tek başına iktidarını kaybetmiş olmasına rağmen, 65 gündür sanki hiç seçim yapılmamış gibi hareket etmesi, kamu emekçilerinin ve emeklilerin 2016 ve 2017 yılına ilişkin ekonomik, sosyal ve özlük hakları ile ilgili karar alabilmesi ne hukuki, ne de meşru bir durumdur.


Kamu emekçilerinin ve emeklilerin siyasi muhatabı geçici AKP hükümeti olmadığı gibi, müstafi durumuna düşmüş bir hükümetle toplusözleşme görüşmelerinin başlatılması ve yürütülmesi de kesinlikle “meşru” değildir. Milletvekili bile olmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile yürütülecek “pazarlıkta” kamu emekçilerinin taleplerinin karşılanması mümkün görünmemektedir.


2013 yılında Memur Sen ile yapılan ve tarihin en büyük hak kaybına neden olan "toplu satış sözleşmesi" ortadayken, kamu emekçileri ikinci bir "satış sözleşmesi" tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu anlamda ne geçici AKP Hükümetinin ne de onun sözünden çıkmayan Memur Sen’in emekçilerin geçmiş kayıplarını gündeme bile getirmeyen, hak kayıplarını giderecek bir toplu sözleşmeye imza atmasını beklemek “aşırı iyimserlik” olacaktır.


Bir önceki dönem imzalanan “satış sözleşmesi” nedeniyle 2014 yılında enflasyon farkımız gasp edilmiş, ek ders ücretleri, nöbet ücretleri, ek ödemeler, aile yardımı, çocuk parası, özel hizmet tazminatı, fazla mesai ücretlerinde enflasyon farkından kaynaklı herhangi bir artış yapılmamıştır. Geçtiğimiz yıl eğitim ve bilim emekçileri başta olmak üzere, tüm kamu emekçilerinin ortalama gelirlerinde en az ‰25’lik bir kayıp oluşmuştur. 2014 yılı ekonomik kayıplarımızın karşılanmadığı hiçbir artış oranının, satın alma gücümüzdeki erozyonu ve yaşadığımız yoksullaşmayı azaltması mümkün değildir.


Yağmanın ve talanın bir virüs gibi yayıldığı ve mevcut sistemi içten içe çürüttüğü bir dönemde halkın, emekçilerin giderek yoksullaşması, zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul hale gelmesinin sorumluları biz değil, yıllardır iktidarlar olanakları ile zenginleşenlerdir. Eğitim ve bilim emekçileri olarak geçmiş kayıplarımızın karşılanmasını ve toplusözleşme taleplerimizin dikkate alınmasını istiyoruz.

TOPLUSÖZLEŞME TALEPLERİMİZ:

* Grevli toplusözleşme hakkımızın önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılmalı, grevli toplusözleşme hakkımız tanınmalıdır.
* Toplusözleşme görüşmelerinin kamu emekçilerinin büyük bölümünün izinli olduğu Ağustos ayında yapılmamalı, genel bütçe hazırlık süreci dikkate alınarak Ekim ayına ertelenmelidir.


* 2014-2015 toplusözleşme dönemine ilişkin ekonomik kayıplarımız başta 2014 enflasyon farkı olmak üzere net bir şekilde hesaplanarak ödenmeli ve söz konusu fark kamu emekçileri ve emeklilerin taban aylığına yansıtılmalıdır.


* Artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmeli, vergi dilimi sabitlenerek yılın ikinci yarısında gelirlerimizdeki azalmanın önüne geçilmelidir.


* Ek dersler başta olmak üzere, tüm ek ödemeler temel ücrete ve emeklilik hesaplamasına dahil edilmelidir.
* Eğitim öğretim tazminatı yılda iki kez, en az bir maaş tutarında olmalı ve ayrım yapılmaksızın bütün eğitim ve bilim emekçilerine ödenmelidir.


* Öğretmen, hizmetli ve teknik personel açıkları kapatılmalı, ihtiyaç kadar atama yapılmalıdır.
* Tüm eğitim ve bilim emekçilerine yaptıkları işin önemi ve zorluğu dikkate alınarak her dört yıla bir yıl olmak üzere yıpranma hakkı verilmelidir.


* Eğitimde performans değerlendirme, güvencesiz istihdam ve esnek çalışma uygulamalarına son verilmeli, iş güvencemizi ortadan kaldırmayı hedefleyen tüm hazırlıklar derhal durdurulmalıdır.
* Yardımcı hizmetlilerin yaptıkları fazla çalışma "fazla mesai" olarak kabul edilmeli ve yüzde yüz zamlı olarak ücretlendirilmelidir.


* Akademik zam ve teşvik ödeneğinde yok sayılan yükseköğretim alanındaki tüm idari ve teknik personele "yükseköğretim tazminatı" ödenmelidir.
* Yükseköğretim alanındaki kurumlar her yıl nakil gönderme kontenjanı belirlemeli ve bu kontenjanlar şeffaf bir komisyon tarafından (yasal öncelikler hariç) belirlenip değerlendirilerek personele nakil imkanı sağlanmalıdır.


* Geliştirme ödeneği adil bir şekilde akademik personel yanında idari personele de ödenmelidir.
* 2547 sayılı yasanın 13 b/4 maddesinin kullanımı "yönerge" kapsamına alınmalıdır. Sürgün amacıyla kullanılan bu görevlendirmelerin önüne geçilmelidir.


* Aday öğretmenlik ve aday memurluk statüsünün, iktidar tarafından baskı ve tehdit aracı baskı aracı olarak kullanılması engellenmeli, kayırmacılık anlamına gelen “sözlü sınav” uygulanmamalıdır.
* Lisans diploması almış olan yardımcı hizmetler personeli, sınavsız bir şekilde Genel İdari Hizmetler Sınıfında ya da Teknik Hizmetler Sınıfında diploma unvanına uygun bir kadroya atanmalarıdır.


* En az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde bebek bakım üniteleri ile kreş açılmalı, çalışan sayısı 50`en az olan işyerleri birleştirilerek kreş hizmetinden faydalanmaları sağlanmalıdır.
* İstihdam, terfi ve unvan değişikliklerinde cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır.


* Kadın kamu emekçilerine; çalışma yaşamında uygulanan ayrımcılık, mobbing, baskı ve şiddete son verilmeli, uygulayanlar hakkında etkili cezai yaptırımlar getirilmelidir.
* Ebeveyn izinleri arttırılmalı ve ebeveynlere bu konuda kolaylıklar sağlanmalıdır.



* Süt ve doğum izinleri artırılarak bir yıl zorunlu, dönüşümsüz ebeveyn izni verilmelidir.
* Kadrolaşma, sürgün, rotasyon, soruşturma, mobbing, mülakat gibi ayrımcılık yaratan bütün uygulamalara son verilmelidir.
* Engelli olarak çalışan personellere istihdam koşullar sağlanmalı, çalışma ortamındaki fiziki ve teknik şartlar iyileştirilmeli ve özlük/sosyal hakları açısından pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.


* Son dönemde eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve atanması sürecinde daha belirgin hale gelen siyasi kadrolaşma uygulamalarına son verilmeli, eğitim yöneticileri belirlenirken sendikal-siyasal referanslar değil, liyakat ve objektiflik temel alınmalıdır.
* İl içi ve iller arası atamalarda her yıl yaşanan sorunlar taraflar mağdur edilmeden çözülmeli, hiç bir eğitim ve bilim emekçisi ailesinden koparılmamalıdır.


* Kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır.
* Devlet okullarının tüm ihtiyaçları genel bütçeden karşılanmalı, eğitime yeterli bütçe, okullara ihtiyacı kadar ödenek ayrılmalıdır.

Hüdaverdi KILINÇ
Eğitim Sen Afyonkarahisar Şube Başkanı