Gözden kaçırmayın
Akarçay temizleniyorÜlkemizdeki fikir, düşünce ve ideoloji iklimine dair özel bir sayı hazırlayan, Ankara`da aylık olarak yayın hayatını sürdüren Yerli Düşünce Dergisi`nin "Fikir Mürekkepse Kalem Reaksiyondur" başlıklı Haziran 2019 sayısında "Ezelden Ebede Muhafazakarlığın Al Rengi" başlıklı makalesinde Muhafazakarlık ve Türklük hakkında değerlendirmelerde bulundu. Buna göre;
Birey ve toplumu diğerlerinden ayıran düşünce, tutum ve davranışlarından kalan kültürleridir. Kültür; birey ve toplumu şekillendirirken, birey ve toplum kültürüne katkı yaptığı oranda, karşılıklı bir halde millîleşirler. Orhun Abideleri`nden Medine Sözleşmesi`ne,Tonyukuk`tan Nizamülmülk`e Yüknekli Edip Ahmet`ten Yunus Emre`ye kadar bir çok örnekte; yakınçağın başlangıcından itibaren batının tanıdığı, tanımladığı ve anlamlandırmaya çalıştığı hususiyetleri bulmak mümkündür.
insanlık kadar uzun yoldan gelen tarihî tecrübe esaslı, elde edilenin muhafazası, temkinli hareket edilmesi yanında statükonun işlerliğinin artırılmasını da içeren, Kazım Karabekir, Nuri Demirağ, Fevzi Çakmak, Adnan Menderes, Osman Bölükbaşı, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Hasan Celâl Güzel, Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan gibi farklı siyasi liderlerde farklı karşılıklar bulan muhafazakarlık; bireye, topluma, kültüre, medeniyete göre değişiklik arz etmektedir.
Muhafazakarlık, sahiplendiği gelenek içinde çoğunlukla dinî barındırsa da, onun tamamını kapsamaz. Örtüşme noktaları tespit edilemediği takdirde karışıklıklara, yanlış değerlendirmelere neden olabilir.
Yaşanılan toplumun zamana karşı korunmuş aidiyetlerine-değerlerine-geleneklerine-sosyal pratiklerine vurgu yapan, bilineni tekrarlayan ancak geliştirme arzusu taşıyan, bireyin içinde gizlenmiş ahlakî yozlaşmanın tetiklenmesi önleme amacı taşıyan muhafazakarlık fikri, insanı kendi anlamını bulduğu toplumun bir parçası olarak telakki etmektedir.
Aynı dil, tarih ve kültürel gelenekler muhafazakarlığı şekillendirir. Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar uzanan kültürün siyasi organizasyonun yerleştiği memleketin asıl mayası Türk`tür. Beş bin yıldan beri varlığı tespit edilen, iki bin yıldan daha fazla bir zamandır bağımsız yaşayan, bin yılı aşan zaman önce dahil oldukları medeniyetin siyasi liderliğini başarıyla sürdüren ve elde ettiği ikinci anavatanında Doğu Roma, Haçlı, Venedik, Moğol, Moskof, Batı saldırılarını göğüsleyerek bu güne ulaşan Türk milletinin muhafazakarlığı başkalarınınkinden farklıdır.
Sarsıntılar, dışarıya çalışanların hiçbir külfete katlanmadan mayadan nemalanmasıyla ilgilidir. Aydınlar, düşüncelerinin sonuçlarına katlanarak "Büyük Doğu" ve "Doğu-Batı Sentezi" kavramlarını gayet sistemli bir şekilde uyguladılar. "Türk Ülküsü" toplumda "Türk-İslam Ülküsü"ne, aydınlar ve bürokrasi de "Türk-İslam Sentezi"ne dönüştü.
"Türk Ülküsü, Büyük Doğu, Türk-İslam Ülküsü, Türk-İslam Sentezi" kavramlarını güncel gelişmelere bağlamak, onlarla ilişkilendirmek haksızlık olur. Kaldı ki çok geniş bir platform olan muhafazakarlığın "diriliş" ve çok daha başka güzergahları da bulunmaktadır. Kamuoyunda ister-istemez farklı tutum, tavır ve davranışlara sonuçları itibariyle farklı travmalara sebep olan darbeler karşısında "Karanlığa Direnen Yıldız" yükselirken, topluma mal olmayanlar ise süreli yayınlar ve kütüphane rafları arasına sıkışıp kalmıştır.
Milliyetçi gençliğin "Büyük Türkiye" tutkusu, merkez sağın muhafazakar söylemi olduktan sonra 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma hayallerine geçit verilmeyince dört eğilimi birleştiren lider, açılan güzergahtan muhafazakarlığa yeni kazanımlar, daha net bir ifadeyle muhafazakar siyasete itibar sağladı. Bu kazanımlar demokrasimizin kar hanesine silinmeyecek şekilde yazıldı. Anadolu insanı, muhafazakarlığın nasıl bir güç kaynağı olduğunu o zamanlarda fark ederek yeni bir yolculuğa yöneldi. İlk zamanlarda muhafazakarlığı ile tanınan seçtiği vekilleri, bakan yaptırılmasa da, "dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onu aşar" sözü bir kere daha tecrübe edildi. Zira muhafazakarlık ideolojik açıdan tekrarlara değil, köklü tecrübelere dayanmaktaydı.
Sovyetlerin dağılması sonrasındaki gelişmeler, yaşananlar sığınacak bir liman, herkesin kendisini ifade edebileceği "Yeni Türkiye" kavramı tesis edildi. Tüm fikir akımlarının rahatlıkla yer bulduğu çoğunlukla farklı renklerden muhafazakarları toplayan ve sürekli genişleyen büyük bir "Kızılelma" tutkusuna dönüştü.
Uluslararası rekabet, muhafazakarlık içinde milliyetçiliği geliştirmiştir. Amerika, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, İran vd. ülkelerarasındaki rekabet iç ve dış unsurları da tetiklemektedir. Türkiye`deki muhafazakarlığın "yerli-millî" hususiyetinin milliyetçi niteliğe kaymasının gündelik siyasetin dışında izahı gerekmektedir. "Mazlumlar yurdu" haline gelen Doğu Türkistan`ın hemen bütün muhafazakar kesimlerde karşılık bulmaya başlaması, kanaatimizce aynı durumla yakından alakalıdır. Stratejik merkezlerin Türk Dünyasına, İslam Dünyasına, Kafkasya`ya, Balkanlara, Ortadoğu`ya tarihî miras cihetinden stratejik yaklaşımlar sergilenmesi, Çanakkale ruhunun, Misak-ı Millî kararlarının süreklilik arz ederek güncellenmesi de uluslararası rekabette güç kazanımlarını artırmaktadır.
Konuyu dağıtmadan; harbe iştirak eden-etmeyen her ülkeyi yerle bir eden II. Dünya Savaşının hemen ardından ülkemizde de siyasi ve ideolojik değişimler kaçınılmaz bir halde kendisini gösterdi. "Ekmeksiz bıraktık, ama babasız bırakmadık" şeklinde iktidar savunmalarına karşısında kurulan bir çok siyasi partinin arasından sıyrılan Demokrat Parti, toplumun gerçekleştirdiği "Beyaz İhtilal"in öncüsü oldu.
Araya giren, "cılız" ancak sağlam bir çekirdek olarak varlığını ortaya koyan muhafazakarlığın üzerinden "silindir" gibi geçen darbe dönemi sonrasında, demokrasi tecrübesi ile mirasa talip olan ve büyük oranda sahiplenen Adalet Partisi "köylülük ve dinle" daha fazla yakın görüntü vererek muhafazakarlığı dindar ve sağ çizgide yürüttü. Devralınan mirastaki Cumhuriyetin elit kadrosunun mutlak hakimiyetinden Anadolu`dan gelenlerin önü açıldı. Türkiye`nin fikir dünyası tavandan tabana dönüşmeye başladı. Bu istikamete yönelen liberal düşünce kadar, milliyetçi, muhafazakar, İslamî, demokrat düşünceler oranlarıyla birlikte kalıcı hale geldiler. İktidardakiler "şehirde ne varsa köyde de o olacaktır" peşinde yürürken, diğerleri de köye doğru söylemler geliştirdi.
Birkaç aydının haricinde Cumhuriyet döneminin ilk askerî darbesini alkışlayan ve karşılığında oldukça güçlenen sol ve aydınları müdahalenin hukuksuz, acı, sert ve gerçek yüzüyle muhtıra hadisesiyle karşılaştı. Muhafazakarlık geleneksel bir şekilde toplumdaki "gönül" istikametinden yolculuğuna devam etti.
Şehirleşen Türkiye`nin iktidar desteği de önemli bir göstergedir. Menderes girdiği her seçimde şehirlerdeki desteği koruyup artırırken, Cumhuriyet`in 50. yılından itibaren Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Eylül sonrasında darbeye karşı söylemlerden kaçınan hatta ona haklılık ifadeleri rahatlıkla kullanan Anavatan Partisi kentlerin gözde partisi oldular. Muhafazakarlığa yeni pek çok anlam yükleyen lider kendilerinin yeni bir fikir hareketi olduğunu vurgulamıştır. Birbirinden ayrı dört eğilimi birleştirerek muhalefeti parti içinde yapılarak birleştirici bir misyon peşindeydi. Turizm, ekonomi, kültür, sanat politikaları biraz yukarıda ifade edildiği gibi şehirlerde karşılık buldu.
Özal önceki politikacılardan son derece farklı bir görüntü vermiştir. Bir kitle partisi özelliğinden ziyade açık koalisyon olarak çalışmıştır. Liderin muhafazakar söylemleri ve hamlelerine rağmen muhafazakarlık hizip görüntüsünden kurtulamamıştır. Ancak geliştirdiği eğitim politikaları ve kadrolarla toplumsal bünyede muhafazakarlığın artışına ciddi katkı sağlamıştır. İthalata dayalı ekonomi geliştirilip on yıla ulaşmadan dört kat bir artışa ulaşıldı. Önceki iktidarlardan daha da sağa dayandı. Ancak Peyami Safa, Atsız, Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Seyyid Ahmet Arvasî gibi "iyi adamlar, iyi atlara binip gitmişlerdi."
Burada bir parantez açarak darbe sonrasında tesis edilen siyasi partilerden birisinin de doğrudan araştırma konumuzun adıyla kurulup teşkilatlandığını, o günün şartlarında kısmen karşılık bulduğunu, sonradan çalışma esaslı milliyetçiliğe, muhafazakar nitelikte olmalarına karşın bir türlü birlikte yürümemesinden dolayı muhafazakar kesimlerce burukluk hislerinin tezahürü olarak aralarındaki en büyüğünün bayrağı altında önemli bir "ittifak" gerçekleştirip, daha sonrasında da kurulduğu günden beri varlığını sürdüren iki partiden birisi olarak demokrasimizin içerisinde kendisini muhafaza ettiğini de belirtmek gerekiyor.
Özal`ın vefatı sonrasında ülkede yaşananlar bilhassa merkez liberal sağ partilerin birbirlerini yok etme siyasetleri kısır siyasi lider çatışmasına döndüğünden milliyetçi ve milli görüş partilerini daha da öne çıkarmıştır. "Müjdeler olsun" çıkışlı muhafazakar iktidarın önüne çıkan "Postmodern darbe süreci" toplumun tamamı üzerine direksiyonu kırıp 1000 hayalli bir toplum mühendisliği sergileyince beş bin yıllık birikime, bin yıllık bir inanç medeniyetine dayalı siyasi gücünü Türk milleti 2002 yılında iktidara taşımıştır.
Tarihî tecrübeyi, ani değişikliklerin akışına bırakmak istemeyen muhafazakarlık ideolojisi Türkiye`de çok partili siyasi yaşam dönemlerinde fikir, söylem ve eylemleriyle toplumun ve devletin en büyük tabanı olduğunu, 14 Mayıs 1950; 6 Kasım 1983, 3 Kasım 2002 seçimleriyle farklı bir izahı olmayacak şekilde ortaya koymuş, sadece geçmiş tecrübeleriyle değil geleceğin istikametini tayin hususunda kararlılığını not düşerek bugüne kadar gelmiştir.
Yorumlar
Yorum Yap