Gözden kaçırmayın

Vatandaş kalp krizi geçirdi otobüs şoförü acile yetiştirdiVatandaş kalp krizi geçirdi otobüs şoförü acile yetiştirdi

Dünya Kadınlar Günü, ülkemizde ilk kez 1921 yılında 8 Mart, "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı.
1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. Yıllardan beri 8 Mart, "Dünya Kadınlar Günü" olarak her sene büyük bir iştiyakla kutlamasına rağmen kadınlar açısından deği bir şey olmuş mudur?
Bugün hala ezilen ve her türlü zulme tabi tutulan yine kadın değil midir? Evde, işte, yaşamın her türlü sosyal alanında ezilen ve horlanan kadın değil midir? İşgal edilen topraklarda daha fazla özgürlük ve demokrasi çığırtkanlığı adı altında akıl almaz zulümlere maruz bırakılan yine kadınlardır.
Hayatın her alanına baktığımızda kadın her sahada istismar edilmektedir. Sömürü çarkının bir vasıtası olarak kullanılan ve Kendi varlığının değerini öğrenemediği için, istismar edilişini anlayamayan kadın bu istismarı kendisi için bir özgürlük ve kendini ifade etmesinin kazancı saymaktadır.
Evinin düzenini korumak ve çocuklarının yetişmesini sağlamak yerine "kadına özgürlük" adı altında kadının istismar edilmesi, sosyal dengeyi bozmuştur. Hareket noktasına baktığımızda sosyal eşitlik ve adalet için bir eylem olarak başlayan bu kutlama, geçen onca zamana rağmen kadının yaşamında bir iyileşme sağlayamamıştır. Her sene kuru gürültü ile sadece bir günlük kutlamanın kimseye faydası yoktur.
Ancak bundan maddi kazanç sağlayan kesimlerin olduğu gerçektir. Kadınlar ise sadece istismar edilmekle kalmakta ve bir insan olarak yapabilecekleri asıl hizmetlerden yoksun bırakılmaktadırlar. Küreselleşme adı altında dünyayı tek bir din ekseni altında toplama planları yürütenler, toplumlarda ilk önce aile kavramını zayıflatarak tahribatlarına başlamışlardır.
Bunun için de epey bir mesai ve para harcamaktan çekinmemişlerdir. Dünya ülkelerini tehdit eden bu tehlike elbette bizim de ülkemizi içine çekmiş ve toplumumuzda aile kurumu zayıflatılmıştır. Görsel ve yazılı medya da çanak tutacak yayınlarla bu tahribata destek olmuştur.
Bize ait kutsallar hiçe sayılarak televizyonlarda diziler yapılmıştır ve toplumumuz televizyon bağımlısı bir toplum haline getirilmiştir. Kadınlarımız televizyonlardaki yaşamlara özenir duruma getirilmiş, aile içerisindeki birlik ve beraberlik yok olmuştur. Kızlarımız da bu olanlardan nasibini almış ve her istediğini yapmak özgürlüktür düşüncesiyle yönlendirilen gençler, doğruları görmekten yoksun kalmış ve bu yüzden de gelecekleri kararmıştır.
Diğer taraftan toplumda bir kesim için geçerli olan hak ve özgürlükler inandığı gibi yaşamaya çalışan kızlarımız ve kadınlarımız için geçerli değildir. Reklâm kampanyalarıyla "haydi kızlar okula" vaveylası koparanlar başörtüsü ile okumak isteyenlere kapıları kapatmaktadır. İşin acı tarafı da bazen bu zulme bizzat kadınların kendileri de iştirak etmektedirler.
Şayet kadınlarımıza hak ettikleri kimliklerini kazandırmayı samimiyetle istiyorsak, onlara insanca yaşamayı ve eğitim hakkından yararlanmayı sağlayacak imkanları temin etmemiz gerekir. Her şeyden önce bu düşüncelerimizde samimi olmamız gerekmektedir. Senenin bir gününde "dostlar alış-verişte görsün" zihniyetiyle hareket etmek kadından beklenen gelişmeyi sağlamaz.
Kadına en güzel mevkii layık gören inançlarımıza ve örfümüze rağmen, gerçekçi olmayan günü birlik kutlamalarla kadına değer verildiğini iddia eden zihniyetin güdümünden çıkmalıyız. Böylece kendi değerlerimizle hareket ederek huzuru, mutluluğu ve sosyal adaleti sağlamış oluruz.
Tarihi tecrübe ile sabit olmuştur ki, kadını yaratılışına uygun bir yaşam tarzı ile toplumda hak ettiği yere yükselterek, toplumun temel taşı olan sağlam bir aile yapısına kavuşturacak yegane zihniyet milli görüş zihniyetidir.
Hadisi şerifte buyrulduğu gibi;”Cennet Anaların ayağı altındadır”. Bu gerçeğe inanarak, tüm kadınlarımızın da bu gerçeği görüp hak ettikleri yaşam seviyesini elde etmelerinin mücadelesini Saadet Partisi çatısı altında sürdürmelerini öneriyor ve Saadet Partisine destek olmaya davet ediyoruz.