Gözden kaçırmayın
Başkan Köksal tüm gazetecilerimizin yanındayızAtatürk ve silah arkadaşları bu ülkede Cumhuriyeti egemen kıldı. Onlar istediler ki; insan haklarından, demokrasiden bütün insanlarımız yararlansın.
Ama bugünlerde maalesef kamuda öyle olaylar yaşıyoruz ki, siyasi iktidar adeta kendilerine karşı olduğunu düşündüğü insanları bir linç operasyonuna, infaza tabi tutuyor.
Birtakım gruplar, yandaşlar bugün yaşananlardan memnuniyet duyabilir ama bir ülke hukuk devleti anlayışından uzaklaştıkça bu ülkede insanların geleceğinden emin, huzurlu ve mutlu olması mümkün değildir.
Siyasi iktidarların temel amacı bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi, siyasi anlayışına, mezhebine, meşrebine bakmaksızın mutlu etmek, onların refah düzeyini arttırmak olmalıdır. Ama Türkiye garip bir ülke oldu.
Açıkça insan hakları gasp ediliyor, bu ülkeyi seven vatansever, milliyetçi insanlar siyasi iktidar tarafından kendi iktidarlarına engel gibi görülüyor. Bir paralel yapılanma masalı üretildi. Ve bu masal üzerinden on binlerce insanın geleceğiyle oynama hakkını kendilerinde görüyorlar.
Kendi iktidarlarını devam ettirmek anlamındaki kirli tezgâhlarına asla teslim olmayacağız. Midesi geniş olanlar Türkiye koşar adım diktatörlüğe giderken, demokrasiden, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşırken, tüm bunları sineye çekebilir ama biz Türkiye Kamu-Sen hayatı şereflice yaşamak derdinde olan insanlarız.
Hiçbir makam bizim yaşanan olaylar karşısında kayıtsız kalmamızı gerektirmez.
Gerek Kuran-ı Kerim’de, gerekse Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde zulmedenlerin ne kadar kötü bir akıbetle karşılaşacağı ifade edilmiştir.
Bırakınız insanı, herhangi bir canlıya bile zulmedemezsiniz. Bütün bunları dahi anlamamış bir anlayışla karşı karşıyayız. MEB’de 8 bin okul müdürü görevden alındı. "Alınabilir, `alınmaz` demiyoruz ama başarısızsa, liyakati, kabiliyeti, sevk ve idare gücü yoksa alınabilir.
Ama açıkça başarısı gözler önünde olan insanların görevden alınmasını kabul edemiyoruz. Böyle bir anlayışa insanlık adına, emek adına, alın teri adına isyan ediyoruz.
Adamın eline kâğıdı kalemi vermişler, ‘değerlendir’ demişler. Bir insanı değerlendirmek için o insanın başarısını, başarısızlıklarını, liyakatini çok yakından biliyor olmanız gerekir.
Adam 3 gün önce şube müdürü olmuş, geldiği ilin, ilçenin sokaklarından bir haber, 15-20 yıl başarıyla yöneticilik yapmış insanları değerlendiriyor ve onlara yetersiz puan veriyor. Bakınız bir ilçe milli eğitim müdürü, okul müdürünü arıyor ve ‘sana niye düşük puan verdim biliyor musun?
Okulunda 10. Yıl marşını okutmuştun’ diyor. 10. Yıl Marşı Cumhuriyetin 10. yılını bizlere gururla anlatan bir marştır. Bir ilçe milli eğitim müdürü 10. Yıl Marşının bir okulda, herhangi bir mekânda okunmasından rahatsızlık duyuyorsa, sen neyin ilçe milli eğitim müdürüsün?
Türk milli eğitiminin amaçlarından haberdar mısın?
İl Milli Eğitim Müdürü Metin Yalçın koalisyon hükümeti döneminde müdürlüğünün elinden alındığını söyledi.
Özgeçmişine baktığımızda 2000 yılı Haziran ayında Balıkesir İli İvrindi ilçesi İvrindi İmam Hatip Lisesi Müdürlüğüne atandığını ve üç yıl okul müdürlüğü yaptığını öğrendim.
2000 yılında koalisyon hükümeti vardı. Sayın Metin Yalçınbunlardan hangisi doğru? Siz hangi azmettiricilerinin tetikçiliğini yapıyorsunuz? 28 Şubat beni mağdur etti, bende başkalarını mağdur ederim anlayışıyla mı başarılı bir çok müdüre kıydınız ? Açıkla ki hangisi doğru kamu oyu öğrensin.
Ben bunları ideolojik değerlendirme adına söylemiyorum. Siyasi düşünceleri ne olursa olsun, biz başarılı kişilerin başarılarının görülmesini istiyoruz. İlçe Milli Eğitim Müdürleri, Şube Müdürleri kime puan verdiklerini dahi bilmiyor.
Okul müdürlüğünden istifa ederek öğretmenliğe geçenlere, Belediye Başkan Yardımcılarına, emekli olanlara puan veriyorlar. Siz böyle bir puanlamanın ciddi olabileceğini düşünür müsünüz?
Karabük’te Türk Eğitim-Sen üyesi okul müdürü vefat etti. Kendisine 100 puan verdiler. Herhalde en iyi Türk Eğitim-Sen’li ölü Türk Eğitim-Sen’li diyorlar. Bu kadar mı düşmansınız bize?
Biz sizle aynı kıbleye dönüyoruz’ diyorlar. Doğrudur ama inandığımız şeyler aynı mı bilmiyorum. Biz hakka, adalete inanıyoruz ama sizin neye inandığınız konusunda ciddi şüphelerimiz var. Hakka, kul hakkına inanmadığınız çok açık.
Haksız puanlama yapan bazı şube müdürlerine bazı illerimizde saldırılar oldu. Hakkının yendiğine inanan insanlar kendilerine yapılanları kabul edemiyor. Eğer siz hukukun evrensel ilkelerini uygulamaktan acizseniz insanlar kendi hukukunu uygulamaya çalışırlar.
O zaman bunun adı demokrasi olmaz, bu ülkede huzur olmaz. Hukuk devleti ilkesine sımsıkı sarılmak durumundayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlere, Başbakan Ahmet Davutoğlu’na, Bakanlara sesleniyorum: Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değildir.
Kimse istediği gibi at koşturamaz. İnsanları kul-köle ilişkisiyle, kimse değerlendiremez. Bunlara engel olmak sizin görevinizdir. Bu anlayışla devam edildiği sürece bu bir yerde patlar. Adalet duygusundan uzaklaşanlar her geçen gün oluşturdukları bu adaletsiz sarmalının altında kalırlar.
İnsanlar köle-kul ilişkisinin ötesinde haklar istiyor. Emeğinin, alın terinin karşılığını istiyor. Bu hakkı teslim edebildiğiniz oranda adaletlisiniz demektir. Türk Eğitim-Sen olarak MEB önüne siyah çelenk koyduk, çünkü bu işin baş müsebbibi Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın bu olayın üzerine yeteri kadar gitmemesidir. Bu işin baş müsebbibi MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’dir.
Müsteşar’ı yönetmelik çıkarılmadan ikaz ettik. ‘Ölçülebilir, değiştirilemez kriterler koyalım’ dedik. Buna rağmen uyduruk kriterlerle 8 bin okul müdürü görevden alındı. Onlar ne yaptı? Bu rezaleti sadece seyrettiler.
Devleti yönetenlerin adeta gözü dönmüş gibi davranıp ,müdür yardımcılarını da , öğretmenleri de kıyıma uğratacağını sanıyorlar. Çok büyük yanılgı içerisindeler.
Karşınızda önce ülkem diyen dik duruşlu sendikalar ve onurlu eğitimciler var. Size ne tek müdürümüzü, ne müdür yardımcımızı ne de tek bir öğretmenimizi kurban vermeyeceğiz.
Görevleri sona eren yöneticilerin sayısı 8 bin değil. 73 bindir. 3-5 ay sonra 4 yılını dolduracak olan müdürler var. Onları da aynı akıbet bekliyor. Ne olacak?
Görevden alınan müdürlerin yerine gelen ve bugün mutlu olduğunu zanneden birtakım insanlar var. Hiç mutlu olmayın Yakında hukuk tokatı yüzünüze inecektir. Şunu da unutmayın çok yakında bu devran değişecek, bu kez birileri de sizi mutsuz edecek.
Türkiye Kamu-Sen olarak okul idarecilerinin her zaman yanındayız. İş bırakma eylemine kadar gideceğiz. Bütün rezilliğinizi, adaletsizliğinizi herkese anlatana kadar, yönetici atama anlayışınız değişene kadar mücadelemiz devam edecek.
Üzerinde fırtınalar koparılan Torba yasa, bu şekliyle 4-C’lilere kadro, disiplin affı, 2005 yılından sonra göreve başlayanlara bir derece verilmesi, emeklilikte 30 yıl sınırının kaldırılması, akademik zam, ek gösterge ve ek ödemelerdeki aksaklıkların giderilmesi gibi kamu görevlilerinin beklentilerinden çok uzak bir hale getirilmiş ve memurların iş güvencesini tehdit eder bir boyuta ulaştı.
İçeriğine bakıldığında ise Torba yasa ile sadece yandaşları ve sermaye patronlarını korumaya yönelik düzenlemeler yapıldı.
Anlaşılan odur ki, AKP iktidarı Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ceza afları söylemleriyle toplumun ağzına yine bir parmak bal çalmış, seçimler neticesinde alınan sonuçların ardından yine bildiklerini okumaya devam ederek insanlarımızı aldatmıştır.
Belediyelerin sınırlarının değiştirilmesine kadar varan çeşitlilikte düzenlemeler içeren kanunda, memurlar adına olumlu sayılabilecek hiçbir şey yoktur.
Türkiye Kamu-Sen olarak başından beri eleştirdiğimiz Torba Yasanın bu ülkenin insanlarına ve kamu çalışanlarına bir kazanım sağlamadığı ortadadır.
Bu yasa, taşeron çalışmayı da genişletecek bir düzenleme niteliği taşımaktadır. Her zamanki yöntemle, taşeron işçilere yeni haklar getirileceğine dair kamuoyunda algı oluşturulmuş, ancak bunun da aldatmaca olduğu yasayla ortaya çıkmıştır.
Torba yasa ile taşeronlaşmaya sınır getirilmemekte aksine genişletilmektedir. Taşeron işçilerin memurların yerine çalıştırılabilmenin önü açılmıştır. Daire Başkanı ve üstü unvanlardaki memurlarla asker ve polislerin, iktidarın her türlü tasarrufu karşısında savunmasız bırakıldığı görülmektedir.
Evrensel Hukukun kuralları alaşağı edilmiştir.
Yasaya imza atan milletvekillerinin vicdanlarının sesini değil, patronların, efendilerinin seslerini dinlediği gün gibi aşikârdır. Daha geçtiğimiz günlerde iş güvencesiz ve kontrolsüz çalışma nedeniyle yiten canların acıları tazeyken bile hiç düşünmeden yasaya imza atanlar acaba rahat uyuyabiliyorlar mı?
Çoğunluk benim, istediğimi yaparım anlayışı ile devlet yönetmeye kalkanlar, elbet bir gün yaptıklarının hesabını hukuk önünde vereceklerdir. Mazlumun ahı da, sizden öyle kolay kolay çıkmayacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Yorumlar
Yorum Yap