Gözden kaçırmayın
Akarçay temizleniyorÜnal Yılmaz kendisini şöyle ifade eder.
1956 yılında Afyonkarahisar’ın Çobanlar ilçesinde doğmuşum. O zaman Çobanlar ilçe değil. Bucak… Sağlık ocağı yok. Köy ebeleri doğum yaptırıyor.
Annem ağırlaşmış. Amcam at arabasını koşmuş. Yola çıkılmış. At arabası daha çok sancılaştırmış. Sülümenli’yi geçince “yarıkuyu” denen yerde doğmuşum. Aceleden makas,bıçak alınmamış. Göbeğim baltaşla kesilmiş.
Anneme ayını sorduğumda : Oğlum ben ay may bilmem. Tezek kesiminde doğdun der. Yani tezek, kemre yapımında…(Kışın yakacak için kullanılan hayvan pisliğinden yapılan yakacak) Nisan, mayıs ayı falan…
3 yaşımda babamı kaybettim. Rahmetli babam tanınan biriymiş. Eskilerin deyimiyle, Halk şairi… Destan yazıp satarmış. Şair Ahmet derlermiş. Elimde babama ait bir kaç birkaç tane done var.
Yurt hayatı8 yaşımda Afyon Yetiştirme yurduna verilmişim. 1964 yılı… İlkokul birinci sınıf… Köyümden ayrılışımı dün gibi hatırlıyorum. Sevinerek geliyordum.
Öğretmenimin elini öperken: “Adam olmaya gidiyorum öğretmenim.” demiştim. Çünkü büyüklerim beni oraya gitmeye razı ederken, “Adam olmaya gidiyorsun oğlum bak bizim perişanlığımıza”, diyorlardı.
Köylük yeri işte. 1950’li yıllar… Türkiye’de ne var da bizim köyde olsun. Yine de beni yurda yazdıranlardan Allah razı olsun.
Fakat halkın bu kurumlara bakışı farklı. Önyargı var hala. Bir gün danışmanlığa ofisime gelen bir anne çocuklarıyla sorununu anlatırken, çocuklarına : “Sizi Yurda veririm bak!” diye tehdit ettiğini söylemişti.
Ben gülümsedim. Oralar olmasaydı biz olur muyduk? Diye düşünürüz biz. Sonra herkes olabilir. Düşmek değil kader bu. İyi ki varlar. Çok şeyin farkında değildik. Çocukluk işte…
Yurda ilk verildiğim gününü de hatırlıyorum. 21 Ekim 1964… Acemhasanlar’ın (köyde lakap) at arabası şehere (Afyon) arpa buğday götürecekmiş.
Biz de bindik. Henüz hava karanlıktı. Tam güneş doğarken şehere yaklaştık. Güneşin kızıllığı bende bir şeyler koparmıştı.
GEDİK AHMET PAŞA İLKOKULU
İlkokulu Afyon Yetiştirme Yurdu ile aynı çatı altında olan Gedik Ahmet Paşa İlkokulu’nda okudum. Bu okuldan 1969 yılında mezun oldum.
5 yıl aynı öğretmende okuduk. Öğretmenimiz, İzzet Önder… Afyon Sinanpaşa ilçesi Garipçe köyünden… Öğretmenimi çok sevdim. Allah rahmet eylesin. Her 24 Kasımlarda elini öperdim. 37 yıl sonra bütün ilkokul arkadaşlarımı 24 Kasım 2006 tarihinde mezun olduğumuz okulumuza davet ettim.
44 kişiden 35 kişi geldi. Öğretmenimizi de davet ettik. 37 yıldır görmediğimiz arkadaşlarımızı ilk defa görüyorduk. Buluşmamızdan bir yıl sonra öğretmenimiz İzzet Önder Hakk’ın rahmetine kavuştu.
ORTAOKULA YAZILMA
Yurtta bir kural vardı. ilkokulu “Pekiyi” ile bitirenleri ortaokula yazdırırlardı. Ben de “Pekiyi” ile geçmiştim. Okutmak istemediler. “İyi” lerin var, dediler. 3 ay, yani yazın, bahçedeki çiçekleri her gün sulamam şartıyla yalvar yakar kabul ettirdim. Dünyalar benim olmuştu.
Okulun her tarafı çiçekti. Her sabah iştahla sulardım. Ama her gün… Üstüm başım ıslanırdı. Yine de korkardım. Ya yazdırmazlarsa?
Okulların açılması yaklaşmıştı. Hala yazdırmıyorlardı. Müdüre çıktım. Anlattım. Bu sefer de: “Eğer birinci dönem zayıf getirirsen okuldan alırız.” dediler.
Tamam, dedim.Ve… Şemsettin Karahisar Ortaokuluna yazıldım. Sınıf geçmek çok zordu. 3 yılda sınıfta bütünlemeye bile kalmadan bitirdim.
Yurdun bekçisi Eyüp Amca’ya: “Beni 04.00’te kaldırır mısın?” Derdim. O da: “Yat lan muallim mi olacaksın?” Der takılırdı. Ama yine de kaldırırdı. Bazen de bana acıdığını söylerdi. Karşılaştığımızda anarız: “İyi ki kaldırmışım. Gazetelerde falan gördü mü gurur duyuyorum.” der.
Ortaokul arkadaşlarımı hala numarasıyla bilir, karşılaşınca numarasıyla hitap eder, o günleri yad ederiz. Ortaokul birinci sınıftan itibaren yaz tatillerde hep inşaatlarda, tuğla ocaklarında çalışıyorduk. Şimdiki Karşıyaka Mahallesine “Sineklik” derlerdi. Orada tuğla ocakları vardı.
1000 tuğla çeker yevmiyeyi doldururduk. Yaş 13-14… Üç-beş kuruş para biriktirir, okul harçlığı yapardık. İlimizin SSK hastanesinde çok çalıştık. Sağ olsunlar okul harçlığı edeceğimizi bildikleri için çivi mivi söker, doğrulturduk.
Yevmiye 5 liraydı. Ama asla kendimizi acındırmaz, hakkımızı da yedirmezdik. 5 arkadaştık. Yani anlayacağınız hayatın zorlukları bizi pişirdi. Hiç şikayetim olmazdı. Hayat profesörü anamın öğüdüdür. “Yavrum ak gün ağarıp kalmaz, kara gün kararıp kalmaz.” Hep kulaklarımda…
Ben de kızıma anamın öğüdünü söylüyorum. Mazeretlere sarılmadan hayatın sarp ve dikenli yollarında çözüm bulacaksın. Çok şeyler öğrendik hayattan. İSTANBUL ÇAPA ÖĞRETMEN OKULU
Ortaokul üç, yani sekizinci sınıfta, Öğretmen okulları sınavlarına girdim. İstanbul Çapa Öğretmen Okulunu kazandım.
Yıl 1972… Okulu kazandık. İstanbul’a gideceğiz. ama yer yurt bilmiyoruz. Trene bindirdiler. Hadi git dediler. Ayağımızda lastik ayakkabı. Ağabeyim: “Oğlum, İstanbul gibi yere lastik ayakkabı ile gidilmez. Benim “yabanlığımı” giy de öyle git.”
dedi. Ayakkabısını bana verdi. Yabanlık: Bayramlarda ve başka bir yere giderken giydiğimiz giyeceklerin adıydı. Bunları niçin yazıyorum? Zor günlerden geldiğimizi ifade etmek için. Geldiğimiz yeri de unutmamak için söylüyorum.
Afyon Gar’ında trene bindim. Uyku muyku tutmuyor. Haydarpaşa’da indim. İlk defa İstanbul’u görüyordum. Ağzım açık tabii. Tarif üzeri, sora sora vapur, otobüs yolculuğu derken Çapa Öğretmen Okulunu buldum. İdare katına çıktım.
Biraz beklettiler. Biraz sonra içeri aldılar beni. Evraklarımı çıkardılar. Evraklarım tamamdı. Müdür yardımcısı Yümni Sezen Bey:” Velin nerde?” diye sordu. Ben: Veli ne hocam. Veli kim? dedim. “İyi de oğlum yanında kimsen yok mu? Velinin imzası lazım.” Dedi. Ben de: “Kendim geldim kayıt olmaya.
Kimse yok hocam.” Dedim. “Sen akıllı bir çocuğa benziyorsun. Madem senin velin ben olayım. Beni mahçup etme ha!” diye de tembih etti.
Taşradan gelmişiz. O zaman İstanbul yaşamı ile taşranın yaşam seviyesi arasında uçurum var. Biz işi sıkı tuttuk. Sınıflarımızı hep doğrudan geçtim. Yaz tatillerinde İzmir’de inşaatlarda çalışır, para kazanırdık.
İstanbul’da okurken de cumartesi-pazar inşaatlarda çalışır harçlığımızı çıkarırdık. (Ayrıntılar ve yaşananlar başka yazıda)Çok uzattık de mi? Hızlı geçelim o zaman.
İLK MEMURİYETİM
Şanlıurfa Harran Konacık Köyü1976 yılında mezun oldum. İlk görev yerim Urfa ili Akçakale ilçesi Konacık köyüne çıktı. Yol yok, su yok, elektrik yok. Hayvanların su içtiği “sarnıç”lardan içiyoruz.
Gaz lambasıyla aydınlanıyoruz. Aydan aya ilçeye iniyoruz. O da maceralı bir yolculuktan sonra. Bir aylık yetecek erzak almak zorundayız. Çünkü köyde bakkal makkal yok. 2 yıl çalıştım. 1978 yılında tayin istedim.
Çok güzel geçen 2 yıl… Köylüyü mü anlatsam, o yörede o yıllarda çalışan arkadaşlarımı mı? Dolu dolu tam 2 yıl.
Tam 32 yıl sonra yani 2010 yılında gittim ilk görev yerime. Öğrencilerim geldi. Koca koca adamlar olmuş. 8 ile 18 çocuklu olmuş hepsi. Abartmıyorum.
Hüseyin Katılmış 1.sınıfta idi. Okula geç gelirdi. Ben de takılırdım. “Hüssseen gelmeseydin.” Derdim O da gülümserdi. Babasını severdik. Köyün hocası o zamanki lakabı ile köyün şeyhiydi. Şimdi Hüüüssseeen’in 18 çocuğu olmuş. Köy fazla değişmemiş.
HERMİ
Öğrencilerimle sohbet ederken uzun boylu biri geldi. “Hocam tanıdınız mı?” dediler. Tabii çıkaramadım. “Hocam hepimiz unutsak bu arkadaş unutmazlar.” dediler. Şaşırdım. Hocam bu arkadaşa biz “HERMİ” deriz dediler.
Ve 32 yıl öncesi 1.sınıf öğrencim Ürkek, ufak tefek, renkli gözlü, Hamet demir hayalimde canlanıverdi. 1.sınıfta en çok yaptığımız şey sayıları saydırmaktı.
Hamet 19′a kadar doğru sayar ve söyler, 20 diyemezdi. HE He He HERMİ derdi. Benim de hoşuma giderdi. Tekrar tekrar saydırır, 20′ye gelince biraz da biz HERMİ demesini ister ve gülerdik.
İşte o ürkek ufak tefek Hamet kocaman olmuş., Güler yüzlü. Bana bir sarıldı. Kendimi zor tuttum. İşte Hamet’in lakabı HERMİ kalmış.
O akşam hep anılarımızı paylaştık. Yad ettik. Hey gidi günler hey.
32 yıl sonra (1978-2010) ilk görev yerim olan Şanlıurfa Konacık Köyü ilkokulundaki öğrencilerimle beraberim yandaki fotoğraf
MEMLEKETİME ÇIKIYOR TAYİNİM.
Yıl 1978… Tayin istemiştim. Tayinim ilimizin Hocalar ilçesine bağlı Akçadere köyüne çıktı. Aynı yıl evlendim.
Afyonkarahisar Hocalar Akçadere köyü İlkokulu
Yine aynı yıl girdiğim Üniversite sınavında o zaman Eskişehir İktisadi ve İdari Fakültesine bağlı şu anda sizin okulun o zamanki adı 4 yıllık Afyon Maliye Muhasebe Yüksek Okulunu kazandım. resmi bir yerde çalışanlara Devam zorunluluğu yoktu. “Ekstrem” öğrencilik vardı.
Hem öğretmenlik yapıyor hem de öğrencilik… Görev yaptığım yer de ulaşımı çok kötüydü. İlçe Milli Eğitim Müdüründen izin alamazdım Sağ- sol olayları etkiliydi. Görüşümüz tersti. Zorluk çıkarırlardı. O zamanın şartları işte.
İnşallah geri gelmez. Siz bu ortamın kıymetini bilin. İzin vermezlerdi. Bir ara bırakmayı düşündüm. Vizeler ve finallere giremediğim zamanlar çok oldu.
1980’de 12 Eylül darbesi oldu.
DOĞDUĞUM YERE TAYİNİM ÇIKTI
1981 yılında doğduğum yere, yani Çobanlar’a, çıktı tayinim. Önce kendi memleketimde görev yapmak istememiştim. Tayin dilekçemde de yazmamıştım.
O zaman Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Musa Kılıç Bey bizim köyde görev yapmıştı. Biliyordu. Beni o gönderdi. Köyün sana ihtiyacı var diye. Çünkü Köylü okumaya karşıydı.
Okuyan da yoktu. Ben eğer Yurda verilmeseydim, okuyamazdım. Afyon Maliye Muhasebe Okuluna gidip gelmem kolaylaşmıştı.
1983 yılında okulu bitirdim. Aynı yıl okul müdürü atadılar. Kendi memleketim diye çok çalıştım. O zaman öğrendim çok çalışanın kıymeti bilindiğini.
Çobanlar İlkokulu
1984 yılında Yedek subay olarak askere gittim. Askere gittim-geldim demek kolay. Neler yaşandı neler. Anı defterimde notları var. 1986 yılında terhis oldum.
Yine Çobanlar’daki görevime geri döndüm.1989 Yerel yönetim seçimlerine istemeyerek de olsa arkadaşlarımın ısrarı ile O zaman belde olan Belediye Başkanına aday oldum. Kazanamadım.
Memuriyetime geri dönmek istedim zamanın iktidarı müsaade etmedi. Şimdiki gibi yasal hak değildi. İktidarın iki dudağının ucundaydı. Arkadaşlarla düşündük: Ne yapalım?
Çobanlar’da küçük bir kırtasiye dükkanı açarak ticarete atıldık. Çorbamızı kaynatıyorduk. Toprak da yoktu. Zor günler geçirdik.
HAYATIMIN AKIŞI DEĞİŞTİ: DERSHANE ÖĞRETMENLİĞİM BAŞLADI
İşte o zor günlerimin birinde dükkanıma Afyon’dan birileri geldi. Ben tanımıyordum. Tanıttılar: Afyon’da bir dershanenin müdürü olduğunu, benimle çalışmak istediklerini söylediler.
O zaman Dershaneler şimdiki gibi cazibeli değildi. Ben parayla ders vermem dedim. Yani kabul etmedim. Bilmiyordum. O sene de kıt kanaat geçindik. Ertesi yıl aynı arkadaşlar tekrar geldi. Kabul ettim. Yıl 1991…
Afyonkarahisar Kocatepe Dershanesi
O zaman Afyon’da dershane sayısı iki… Dershanelere sıcak bakılmıyor. Sınıf öğretmeniydim; ama sadece Türkçe derslerine giriyordum. Daha sonraları dershaneler cazibeleşti.
1991’de başlayan dershaneciliğim, aralıksız 12 yıl sürdü. Gelirimle tasarruf da yapıyordum. Eeeee ticaretin okulunu da bitirmiştim. İşçi statüsünde olduğum için ticaretle de uğraşmak yasak değildi. Bu sefer Afyon’da kırtasiye açtım. İyi bir yerde. İşler de iyiyidi. İmkanlarımız arttı. Yani hem öğretmenlik yapıyor hem de ticaret… Nasıl oluyordu bu iş? Diye. O zaman böyle dershane öğretmenliği yoğun değildi. Öğrenci bulamıyorduk.
Dersimiz azdı. Boş zamanlarda dükkanın başındaydım. 3 kişi çalışıyordu. İşte böyle iyi günlerde Ülker, illerde ürünlerini daha iyi tanıtabilmek için “ÜLKER SHOP” zincirleri açıyordu. Bana teklif ettiler. Dükkanımın yeri iyiydi.
Kredimiz de artmıştı. Kırtasiyeyi tasfiye etmemi istediler. Arkadaşlarla istişare ettik. “İyi” olabileceği kararına vardık. 1996 yılında Ülker shop bayisi olarak Afyon’da gıda sektörüne girmiş bulundum. Bir söz vardır. “Çıraklığını yapmadığınız işin ustalığına soyunmayın.” Derler.
Gıda sektörüne yabancıydık. Çıraklığını yapmamıştık. İşimiz sadece çikolata idi.
DÖKME SUYLA DEĞİRMEN DÖNMEZMİŞ!
1998’de piyasalarda bir daralma yaşandı. Halk tedirgin oldu. Afyonlular olarak Sadece bayramlarda ve düğünlerde çikolata alışkanlığımız vardı zaten.
İnsanlar önce çikolatadan feragat etti. Yani alımı kesti. Bir de yeni açılan marketler bayramlarda rekabet etti. Gerçi ben ucuza veriyordum. Çünkü şirket tarafından destekleniyorduk. Fakat onlar reklam ve tanıtımı iyi kullanıyordu.
Ben amatörce çalışıyordum. Sonunda dayanamadım. Ülker’le karşılıklı anlaştık. Kapatmak zorunda kaldım. 1999 yılıydı.
SİYASET HASTALIK
Siyasete bir kez bulaşmıştık. Çıkmak çok zor. Beni il yönetimine aldılar. İl Başkan Yardımcılığı görevi verdiler.Haa bu arada 1998 yılına kadar siyasette bir şeyler üretmeye çalıştık. Konumuz siyaset değil. Yalnız bu arada
2. FAKÜLTEYİ BİTİRİYORUM
1997 yılında ikinci fakülte olarak Uşak Eğitim Fakültesini bitirdim. Nasıl oldu bu iş dersen? Öğretmen okulu mezunuydum.
Sınavsız iki yıllık Eğitim Enstitüsünü bitirme imkanı tanıdılar. Sınavlarına girmiştim. Zannedersem 1993 falan. 1996 yılında da 2+2 lisans tamamlama imkanı tanıdılar. Ben de kaydoldum. 1997 yılında da bitirdim.
YURT AY DER’İ KURDUK
Yine 1997 yılında Yetiştirme Yurdundan ayrılan birkaç arkadaşımla YURT AY DER (Yetiştirme Yurdundan Ayrılanlar Kültür ve Dayanışma Derneği)’i kurdum.
Halen o derneğin 2. Başkanlığını yapıyorum. Bu derneği kurmamdaki amaç: Buradan ayrılan çocuklar hayatta bir boşluk duyuyorlar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Sosyal hayatla sorun yaşıyorlar.
Biz yani bu şartların içinden bir yerlere gelmiş bizler buradan 18 yaşında ayrılanlara iş, aş, eş bulmalarında yardım ediyoruz. Evlenmelerinde yanlarında oluyoruz.
FOTOKOPİ CENTER TEŞEBÜSÜ
İki yıl aradan sonra tekrar kırtasiye sektörüne döneyim dedim. Bu sefer farklı olmalıydı. İlimizde renkli fotokopi ve seri fotokopi makinesi yoktu. Yüksek teknolojili siyah-beyaz ve renkli olmak üzere iki makine aldım.
Diğer aparatları ile “fotokopi – center” kurma teşebbüsüm oldu. Banka borçlanmasıyla değil de döviz borçlanması ile almıştım. İyi de gidiyordu. Bir ara dövizde ve faizde dalgalanmalar yaşanmaya başladı.
O dalgalanmada çok etkilendim. Bu işi de bırakmak zorunda kaldım. Dershaneyi de bırakmıştım. DEVLET GÖREVİME GERİ DÖNDÜM: İŞİTME ENGELLİLER İÖO
Hayatımdaki bu dalgalanmaların hayırlara vesile olacağı umudunu her zaman korudum.
Öylesine bir dilekçe ile devletteki görevime geri dönme isteği ile bakanlığa bir dilekçe ile başvurmuştum. Dilekçeme olumlu cevap geldi. Yabancısı olduğum okula verdiler. İşitme Engelliler İlköğretim Okulu… Çok kısa sürede uyum sağladım.
İşitme engellilerin dünyası henüz keşfedilmemiş olarak gördüm. Bazı çalışmalarda bulundum. Çocukların mutlaka birer bilgisayar olması gerektiğini savundum.
Ama kimse tınmadı. Eğer İşitme engellileri bilgisayarlandırırsak hem onlar kazanacak hem de Türkiye…
5C Her öğrenciye Bilgisayar Kampanyası
27 AĞUSTOS İÖO VE HARİKA ÇOCUKLAR
2001 yılında tayinim Afyonkarahisar Merkez 27 Ağustos İlköğretim Okuluna tayinim çıktı. Orada 1.sınıftan alıp 5.sınıfa kadar okuttuğum sınıf çok ilkleri yaşattılar bana.
Her çalışmaları özel araştıracak durumlar. Onu başka bir dosya ile sunuyorum.
SENDİKACILIK
2001 Yılında Sendikalar kanunu yasalaşınca Önce Eğitimciler Birliği Sendikası (EĞİTİM BİR SEN)’i kurma görevi verildi. Kurdum. Sivil toplum bilinci oluşmasında toplantılar seminerler derken gösteriler falan sendikacı oluverdik. Ruhuma da uydu.
Asilik yok ama dikbaşlı değildik; ama başımız dikti. Kongrede ilk şube Başkanı oldum. Daha sonra Memur Sen İl Başkanı olarak Memur Sen’e bağlı diğer sendikaları kurdum. Bu mücadele bir paragrafta anlatılmaz. Şimdilik bu kadarla yetinelim.
EMEKLİLİK VE EĞİTİM DANIŞMANLIK MERKEZİ
2006 yılının Ağustos ayında emekli oldum. Yine Türkiye’de yeni yeni sektör olmaya çalışan EĞİTİM DANIŞMANLIK büromu açtım. Halkımız hala “Eğitim Danışmanlığı” nedir? Bilmiyor.
Eğitim Danışmanlık adı altında İlimizde eğitim seminerleri veriyorum. Dershanelerin yapamadığı bire bir danışmanlık yapıyorum. Öğrencilerimizin ÖSS ve OKS’de başarılı olmaları için çalışıyoruz.
Onlara kişisel gelişim seminerleri ve ailelerine aile içi seminerler veriyoruz. Bu çalışmanın içine aileler de girmesi gerekir. Üç yıl içinde Afyonkarahisar’daki eğitimle ilgili çalışmalarımdan dolayı “Genç Atılımcılar Derneği” tarafından “Yılın Eğitimcisi” seçildim.
Önümüzde çalışmalarınız var mı?Hedefsiz, amaçsız hayat; hayat değildir. Elbette var.
NEREDEN NEREYE?Eğitim Danışmanlık Merkezi iyi gidiyor. Hayali olan gençlere ihtiyacı olan anne babalara eğitim danışmanlığı yapıyoruz. AİLE OKULU 30 yıl öğretmenlik yaptığımız için çocuklardaki başarısızlığın temelinde anne babaların bilinç düzeylerin düşük olduğu tespitinde bulunmuştum. Milli Eğitimdeki görevim esnasında velilerime seminerler düzenlemiştim. Hatta yarıyıl karnesini öğrencilerimin akademik başarılarını ben değerlendirmiştim. Çocuklar da ANNE BABA karnesi düzenlemiş. Her öğrenci kendi anne babasını değerlendirmişti.
Farklı bir çalışmaydı. Neyse sözü uzatmayalım. İşte Afyonkarahisar’da Ailelerin eğitimine yönelik çalışma yapma maksadıyla 2007 yılında ilimizde “AİLE OKULUNU” Açtım.
Yorumlar
Yorum Yap