Gözden kaçırmayın

Akarçay temizleniyorAkarçay temizleniyor

Türk tarihinde gurur, başarı, zafer, mutluluk olduğu kadar hüzün, acı, ıstırap, zaaf, gaflet dolu olaylar da bulunmaktadır.


İkinci gruptakilere en iyi örneklerden, üzerinden yüz yıldan biraz daha fazla zaman geçen, Balkan Savaşlarıdır. Hakim oldukları bölgelere kültürel anlamda "damgasını" vuran Osmanlılar, Balkanlarda 353 ila 514 yıl hüküm sürmüşlerdir. "Asker millet" Türklerin buradan ayrılışı iç ve dış siyasetin karmaşıklığı içinde gerçekleşmiştir.


Savaşlar sadece Türk tarafını değil, Balkan uluslarını, dünyayı kendi aralarında "gizli antlaşmalar" ile pay etmeye çalışan Avrupa devletlerini şaşkına çevirmiştir. Avrupalılar Osmanlı Devleti`nin derme çatma kuvvetler karşısında bu şekilde tarumar olacaklarını asla hesaba katmamışlardı.


Göç dalgalarıyla dünya coğrafyasının hemen her köşesine uzanan Türkler; Balkanlara gerek Karadeniz`in kuzeyinden, gerekse Orta Avrupa üzerinden farklı çağlarda gelmişlerdi. Kimmerler, İskitler, Hunlar, Avarlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Kumanlar, Hazarlar, Bulgarlar ve daha bir çok Türk topluluğu Balkan coğrafyasında etkili oldular.


Oğuzlar Anadolu`dan Rumeli`ye geçişleri sonrasında, Anadolu`ya yabancılar tarafından verilen "Türkiya" adının bir uzantısı olarak "Evlad-ı Fatihan" ismiyle kalıcı olmuşlardı. Farklı etnik ve inanç dokusunu bir zenginlik sayan Türk Kültürü Rumeli`de Sırp, Hırvat, Bulgar, Romen, Makedon, Rum, Karadağlı toplulukların kültürleriyle birlikte yüzlerce yıl yaşamlarının garantörlüğünü üstlenmişti. Balkanlı unsurlar kendi hanedanları zamanında göremedikleri huzur ve refah düzeyine Türkler sayesinde ulaşmışlardı.



Fransız Devriminin getirdiği Avrupa mutfağında hazırlanarak, pişirilen milliyetçilikte unsurların mutluluğu değil Türklüğün "geldiği yere sürülmesi" ya da yok edilmesi esastı. Türk ile İslam varlığının birbirinden ayrılamayacak unsurlar olduğu, Balkanlarda bir defa daha tarihe not düşülmüştür. İnsan yerine görüntüyü esas alan Avrupalı güçler, Balkanlardaki farklı dil, etnik, mezhep ve inanç özgürlüğünden yararlanarak, sistemi provoke etmekte hiç zorlanmadılar.


Her türlü provoke ile ateşlenen ve kısa zamanda patlayan Balkanlar ilk olayların üzerinden iki yüz yıl, hezimetle gelen "anlık vahşetin" ardından da yüz yıldan fazla zaman geçmesine rağmen yüzyıllardır alışık olduğu, sakin, istikrarlı, birlik ve huzur içindeki yaşamına bir türlü geri dönememiş, düşmanca yaşanan bir coğrafya olarak kalmıştır. İnsanlığı utandıracak olayların yaşanmasına, -mağdurlar Türk ve Müslüman olması durumunda- çağın lider devletleri tarafından görmezlikten gelinmesine, göstermelik hareketlerle-yaptırımlarla, gaspçıların ve zalimlerin yaptıklarının yanlarına kar hanesine yazılmasına fırsat verilmiştir.


Zaman XX. Yüzyıla erdiğinde Bulgarlar Trakya`yı, Yunanlılar Epir ve Adalar Denizini, Sırplar Bosna Hersek`i, Karadağlılar da Kuzey Arnavutluk`u elde etmenin hayallerini eyleme geçirerek büyük saydıkları devletlerin kapısında sıraya ve hizaya geçmişlerdi. Kendi başlarına hedeflerine varmaları imkansızdı. Birinin hedefi diğerininki ile çakışmaktaydı. Bilhassa Makedonya üzerinde herkesin ayrı bir hesabı bulunmakta idi.


Savaşlar Türk tarihi açısından "hezimet" ile sonuçlanmıştır. Balkanların elden çıkışı o kadar hızlı olmuştur ki kimse kabul gören bir izahatta bulunamamış, acısını bile yaşayamamıştır.


Köklü bir devlet geleneği olduğuna dair kaynakların ittifak halinde olduğu Türkler, geçişe hazırlandıkları "demokrasi" defterine inanılmaz derecede kötü karalanmış, karma karışık çizikler ve ifadelerle giriş yapmışlardır. Balkan savaşlarında "siyasi çekişme" merkezli problemlerin ortaya konması Türk Demokrasi tarihinin daha kolay anlaşılmasına zemin hazırlayacaktır.


Yaşananları hatırlamak, kıyıda köşede sıkışıp kalan gerçek bilgilerden tarih bilimine uygun bir takım değerlendirmelerde bulunmak, bölgenin sosyal yaşamına olduğu kadar "hatıra ve hasretler" ile Türk Kültürüne de bir katkı sağlayacak niteliktedir.


30 Eylül 1912 tarihinde Balkan devletleri seferberlik ilan edip 3 Ekim`de Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ, Osmanlı Devletine bir nota vererek üç gün içinde "Eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit`e muhtariyet" istediler. Süre bitince yeniden üç günlük bir süre verdiklerini bildirdiler. Ek sürede Batılı devletlere de bir nota vererek aksi durumda "isteklerini silahla kabul ettireceklerini" duyurdular.


Osmanlı Devleti, Balkan devletleriyle ilişkilerini askıya alma yoluna gitti. 8 Ekim`de Karadağ, 17 Ekim`de Bulgaristan ile Sırbistan, 19 Ekim`de de Yunanistan Osmanlı Devleti`ne savaş ilan ettiler. Osmanlılar da aynı şekilde karşılık verdi. Büyük bir heyecan dalgası ülkeye yayıldı. Ancak çok kısa bir zamanda Bulgarlar Çatalca`ya kadar ilerledi. Doğu ile Batı Orduları arasındaki bağlantı koptu.


Üzerinde çok şeyler kaleme alınan, bundan sonra da yazılması muhtemel olan Balkan savaşlarına dair Cumhuriyetin başlarında şehrimizde Ziraat Bankası Şube Müdürlüğü yapan, çok partili siyasi hayata geçiş aşamasında Afyonkarahisar`da ortaya çıkan Öz Demokratlar Partisi`nin kurucuları arasında yer alan şehrin Basın Tarihi içinde "Tilki" olarak ünlenen devlet ve fikir adamının gençlik yıllarında katıldığı Başkan Savaşı hatıraları tarihe düşülen notlar şeklindedir.


Tilkinin "Balkan Seferi Hatıraları" Doç. Dr. Turan Akkoyun tarafından "Acıklı, Yağmurlu Balkan Felaketi: İçtimai Bir Nazariye" başlığı altında geniş bir tahlile tabi tutulmuştur. Tahlil; Hasan Celal Güzel`in Genel Yayın Yönetmenliğinde çıkarılan Yeni Türkiye Dergisi`nin beş cilt halinde hazırlanan Rumeli-Balkanlar Özel Sayısında yayınlanmıştır.