Gözden kaçırmayın
Akarçay temizleniyorKastamonu Üniversitesi`nin Uluslararası Türkistanlılar Derneği, TÜRKSOY, TiKA ile işbirliğiyle düzenlemiş olduğu III. Türkistan Kurultayı: Kafkasya ve Türkistan`da 1938 Sovyet Katliamı ve Etkileri/ Göç, Sürgün ve Kimlik temalı uluslararası sempozyumu 80 yıl önce bütün dünyanın sessizliği önünde gerçekleşen insanlık dramının teferruatlı bir şekilde ele alınmasını sağladı.
Sempozyum Türk dünyasının bir çok ülkesinden katılımcıların iştirakiyle gerçekleştirildi. Sovyet coğrafyasındaki Türk Dünyasının yanı sıra Doğu Türkistan, Adalar Denizi, Balkanlardaki Türk Dünyasından da veriler bilimsel değerlendirmeye tabi tutuldu. Seçilen temaya göre sunulan bildirilerin ekserinin titizlikle hazırlandığı gözlemlendi.
III. Türkistan Kurultayı`na Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Akkoyun "Sovyetlerin Türk Dünyasında Uyguladığı Büyük Sürgün" başlıklı bildirisiyle katıldı. Bildiride şu hususlara işaret edildi: Bir taraftan coğrafya, bir taraftan kültür, diğer taraftan da insan kitleleri anlamında kullanılan Türk Dünyası tarihin seçkin bir unsurudur. Böylesine mühim bir unsur XX. yüzyılda, bir çok topluluğu tarihten ve yeryüzünden silmeye yetecek kadar etkili bir çok projeye maruz bırakılmasına, çoğunluğu demir perde gerisinde hapsedilmesine rağmen varlığını sonraki yüzyıla, üçüncü bin yıla taşımayı başarmış, kendisinden emin bir şekilde geleceğe dair siyasi, kültürel, sosyal yolculuğunu sürdürmüştür.
Doğu Türklüğü ile Batı Türklüğünün buluşma noktasında yer alan Kafkasyalı Türkler, beşeriyetin gördüğü dünya savaşlarının ikincisinin bitimine doğru haksız itham ve endişelerle yüzlerce yıldır yaşadıkları yurtlarından koparılarak büyük bir sürgüne tabi tutuldular.
Sovyetler Birliği, ülke içerisindeki Türklerin kültürel birlikteliklerinin esaslı temeli dil kullanımı, yazımı hususlarında şuurlu, sistemli ve titiz bir dizi projeler ürettikleri gibi Türk Dünyasının tek bağımsız devletine siyasi sınır açısından yakın coğrafyalarda yaşayan toplulukların da Türkiye ile bağlantılarını tamamen kesme yoluna gitmişlerdir.
Abdülhamit Çolpan (1897-1938), Abdurrauf Fıtrat (1886-1938`den sonra), Alimcan İbrahimov (1887-1938), Abdullah Kadirî (1894-1938), Mir Seyit Sultan Galiyev (1892-1940), Hudaybergan Devanov (v. 1938), Yakub Ablamitov (V. 1938) gibi daha bir çok Türk aydının ölüm veya haber alınamama tarihinin 1938 ya da hemen sonra olması tesadüfi değildir. "1937-1938`de yürütülen `halk düşmanlarını toptan yok etme` harekâtında hain ve burjuva milliyetçisi olarak suçlanıp, ölüme mahkum" edilmişlerdir.
İkinci Dünya Savaşında dengeler Almanya`nın aleyhine döndükten sonra Sovyetler, olayı kendilerine tehdit unsuru olarak gördükleri unsurları yerlerinden oynatmak, dağıtmak bir kısmını da yok etme için tarihî bir fırsat telakki ederek, sadece Türk dünyasının değil bütün beşeriyetin utanacağı dramların yaşanmasına sebep oldular. Bilhassa Türkiye`ye coğrafi anlamda yakın Türkleri uzak diyarlara sürgün ettikten sonra Türklüğün tek bağımsız devletinden bağımsızlığını zedeleyecek talepler de bulunmaktan çekinmediler.
Stalin tarafından Orta Asya ve Sibirya`ya sürülen Halklar: - Almanlar (Eylül 1941), - Karaçaylar (Kasım 1943), - Kalmuklar (Aralık 1943), - Çeçenler (Şubat 1944), - İnguşlar (Şubat 1944), - Balkarlar (Mart 1944), - Kırım Tatarları (Mayıs 1944), - Ahıska Türkleri (Kasım 1944).
Sadece insan kitleleri sürgüne tabi tutulmuş değildir. Toplumu geleceğe taşıyan millet haline getiren geçmişi, tarihi ve değerleridir. Sürgün ile yurtlarından koparılan Kırım Tatarlarının geçmişle, tarihle bağları tamamen silinmeye çalışılmıştır. Kırım coğrafyasında maddi ve manevi kültürel kalıntılar, Müslüman mezarlıkları tahrip edilmiş, Türklerin yaşadığı köyler eskisinden tamamen farklı bir şekilde yeniden isimlendirilmiştir.
İkinci Dünya Savaşında uygulanan "Büyük Sürgün" Sovyetler Birliğinin bir iç meselesi olmaktan çok uzaktır. Dünyadaki mücadelelerin sınıf farklılıklarından kaynaklandığını ilan edip onları yok etme iddiasıyla gerçekleştirdikleri ihtilal neticesinde Rus kültürünün yaymışlar, bilimsel ve kültürel çalışmalarla eylemlerini daha da etkili hale getirmişlerdir.
Stalin idaresindeki SSCB, rejimin çeyrek yüzyılını tamamladığı, dünyanın da genel savaştan ağır bir darbe aldığı, dış saldırgan Almanya`nın yerle bir olduğu bir zamanda gerçekleştirilen Kafkasya ve Karadeniz`in kuzeyinde yaşayan Türklerin yurtlarından koparılmasının sosyalist rejimle çok fazla bir bağlantılı görünmemektedir. Sürgüne tabi tutulanların hiçbirisi hatta tamamı rejim için bir tehdit unsuru olabilecek durumda değildir. Rejim iç ve dış düşmanlarını etkisiz hale getirmiş, halk ise savaştan yorgun çıkmıştır.
Türk Dünyası ile kültürel zenginliğinin farkında ve peşinde olan Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk`ün ölümünden sonra Sovyetler Birliği`nde yaşayan Türkler ne yazık ki sayıları sınırlı Türkçü kalemlerin dışında zihinlerde yer bulamamıştır.
Dünya bu katliam ve sürgüne seyirci kalmış ciddi anlamda hiçbir teşebbüste bulunmamış, bundan da herhangi bir rahatsızlık duymamıştır. Benzer hatta dış işgaller de dahi "hürriyetsever ülkeler hareketsiz ve hattâ sessiz, kınamalar ise nakarat" halinde gerçekleşmiştir. Rutin halinde seyreden uluslararası tepkilerden mazlum topluluklar ya da bireyler değil onların bu durumda bulunmasından sorumlu olanlar yararlanmışlardır.
Normal şartlarda bir topluluğun tamamen tasfiyesine sebep olacak gelişmeler yaşanmasına rağmen Türk Kültürünün zengin ve renkli birikimi sayesinde gayri insani uygulamaları yapan devlet tarihin karanlık dehlizine giderken sürgünlerle kırıma tabi tutulan topluluklar Türk kültürünün zengin birikimiyle yeryüzündeki yürüyüşlerini sürdürmektedirler. Türk Dünyası kendisini, Sovyetlerin yıkılmasından sonraki yüzyıla ve üçüncü bin yıla taşımıştır.
Yorumlar
Yorum Yap