Gözden kaçırmayın
Biriken su yeni bir depremin habercisi mi ?AFSÜ’nün kafesinde düzenlenen basın toplantısına AFSÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Adem Aslan ve Prof. Dr. Ümit Dündar, hastane yöneticileri ve gazeteciler katıldı. Basın toplantısında gündemdeki konuları değerlendiren Rektör Okumuş, hastanenin hematoloji bölümü doktorunun bir hasta veya yakınının randevu alamadığı gerekçesiyle resmi makamlara yazdığı şikayet dilekçesinde şiddet ve tehdit içerikli ifadeler kullandığı gerekçesiyle istifa ettiğini söyledi.
Afyonkarahisar’ın tek hematoloji hekimi olan Doç. Dr. Mehmet Özen’in neden istifa ettiğini detaylarıyla anlatan Prof. Dr. Nurullah Okumuş şunları söyledi: “Kendisi hiçbir sıkıntımız olmayan bir hocamızdı. Olay bu defa yönetime döndü. Bir hatayı düzeltmeye çalışırken farklı bir hatayla karşılaştık. Bu sefer vatandaşın gözünde ilin ihtiyacı olan hekimi koruyamayan, tutamayan bir yönetim ve yönetime karşı vatandaşın kışkırtılması ile karşı karşıya kaldık. Bütün bunları bertaraf etmek açısından oluşan algıyı, doğru olmayan iddiayı düzeltmek için bir basın açıklaması yaptık dün itibariyle, tabi yaptığımız basın açıklamasının ardından da maalesef gene sosyal medya aracılığıyla farklı mecralarda çok doğru olmayan ifadeler, hakaretler oldu. Sosyal medya ikiye bölündü, ekşi sözlükte bir sürü yazıldı, çizildi.
Niye açıklamaya çekindiniz diye soruldu. Burada sorun veya sıkıntı neyse onu anlatmaya çalışıyoruz, doğrusunu anlatıyoruz. Sorun çok net ortada bu olay şahsında baktığımız zaman, sıkıntı ortada. Bunu tartışmamız gerekirken maalesef her zaman olduğu gibi sıkıntı değil sıkıntıyla alakası olmayan veya sıkıntının etrafındaki şeyler tartışılarak, doğrudan doğruyu tartışmaktan çekiniyoruz.
Sağlıkta şiddet sorunu daha ön planda olduğu için bunu konuşuyoruz. Ama tabi ki sadece sağlıkta şiddet yok. Kadına şiddet var, hayvana şiddet var. Şiddet konusunda ne oldu da biz bir anda bir trafik kazası yaptığımız zaman inip kardeş canında bir şey var mı, sıkıntın var mı, yaralanman var mı diye sorup, mal her zaman hallolur deyip, anlaşıp ayrıldığımız yerden şimdi artık sadece yolda giderken yol vermedi diye, yan baktın diye silah çektiğimiz, birbirimize saldırdığımız noktaya geldik. Ne oldu da biz başımızın tacı dediğimiz, el büstünde tuttuğumuz kadınlara karşı bizlere çocuğumuza, evine, eşine bakan hizmet eden kadınlarımıza karşı şiddet uygular hale geldik. Ne oldu da biz evimize aldığımız, beslediğimiz, baktığımız, yol kenarında, yaralı gördüğümüzde durup bakımını yaptığımız hayvanlara karşı şiddet göstermeye başladık.
Ne oldu da biz el üstünde tuttuğumuz baş tacı yaptığımız, Allah razı olsun, iyi ki varsın dediğimiz hekimlerimize böyle davranır olduk. Pandemi sürecinde de gördük bunu kendi eşini, çocuğunu, evinde bırakarak, hayatını riske atarak, gecesini gündüzünü hastanede geçiren 40 gün evine gitmeyen hekimim var benim. Hastanede ayırdığımız odada kalan ne oldu da onlara karşı şiddet uygulamaya başladık. Hata olabilir, kusur olabilir, eksik olabilir ama bunun çaresinin aranacağı yer hukuktur. Bunun dışında da uygulanan her türlü yöntem hukuksuzluktur. Bir sürü nedeni var. Tabi ki biz bunları araştırıyoruz, alt şeylerine bakıyoruz.
Sosyal medya şu anda birbirini gazlayanlarla dolu. Bir haber var birisi bir yorum yapıyor. Tamamen aleyhe, ağzına gelecek her türlü kötü ifadeyi kullanarak yorumun altında 7 tane beğenme daha da gaza geliyor. Söylediği ifadenin doğru olduğunu bu sefer kabullenmeye başlıyor. Önce bir iddia ortaya atıyor. Daha sonra etraftakilerin desteğiyle bunun doğru olduğuna inanmaya başlıyor. En sonunda da bunu gerçekleştirmeye gidiyor. Hekimse sağlıkçıysa dayak yediyse hak etmiştir mantığıyla gidiyor. Biz herhangi bir yerde sıkıntı olduğunda randevu alamadığımızda örneğin arabanızı muayene ettireceksiniz randevu alıyorsunuz. Ben yarın boştum yarın randevu alacağım, alamadım haftaya veriyorlar, gidip dövüyor musunuz kadını? Gidip sövüp hakarette bulunuyor muyuz adama? İyi de niye hekimlere bunu hak görüyoruz? Niye hep sorunun temeline değil de sorunun etrafındakilerle uğraşıp sorunu temelden çözmeye çalıyoruz.
Dün vatandaşın birisi yazmış bunun bütün sorumlusu bu hekimin can güvenliğini sağlayamayan yönetimdedir diye. Şimdi arkadaşlar bizler hafiye değiliz, polis değiliz, jandarma değiliz, burada 2500 tane personel var, 500 tane akademisyen var. Mantık olarak baktığınız zaman yöneticiler personelin can güvenliğini sağlamak zorundadır. Doğru bu bizim görevimizdir. Ancak adam kapıda şiddet uygulamıyor, içeride uygulamıyor adam evinde sosyal medyada şiddet uyguluyor. Resmi makamlar üzerinde yazmış olduğu yazılarla size şiddet uyguluyor. Veya geliyor sizin suratınıza laf söyleyerek şiddet uyguluyor. Bunu hastane de yapmasa, poliklinikte yapar. İkincisi ben bunu akıl tutulması olarak algılıyorum. Yönetim olarak can güvenliği sağlanamadığı için ifadesi aslında sorunun temelini gösteriyor.
Bakın tek bir yorumdan çıkaracağım şeyi söylüyorum. Bir kişinin can güvenliğini sağlayamadı ifadesi şu anlama geliyor. Afyonkarahisar’da yaşayan 745 bin kişi potansiyel suçludur. Yani bu insanlar hep potansiyel suçlu ve biz bu insanlardan çalışanımızı korumaya çalışan yöneticileriz. Böyle bir şey yok bu ifade tüm halkı potansiyel suçlu ifade ediyor. Böyle bir şey olamaz 1 kişi 744 bin 999’u suçlayamaz. Benim burada teyzem var, kardeşim var, çocuğum var. Allah senden razı olsun evladım diyor, şu ilacımı aldım diyor, iyileştim diyor. Sakın yanlış anlaşılmasın. Hastalarımız bizim baş tacımız. Bizim mesleğimizin var olmasının nedenidir onlar. Biz mesleğimizin gereğini yerine getirmek zorundayız. 1 kişinin yapmış olduğu hakaret nedeniyle, eylem nedeniyle, suç nedeniyle biz asla vatandaşımızı suçlayamayız.
Ama o ifade bütün halk potansiyel suçludur siz onları koruyun diyor. O zaman herkesin başına polis dikeyim, jandarma dikeyim veyahut kapıya güvenlik görevlisi koyayım x-ray cihazı koyayım her gelenden de GBT sorgulaması yapayım, sosyal medya hesaplarına bakayım. Böyle bir mantık olamaz bizim kapılarımız herkese açıktır. Herkes girip çıkabilir, herkes muayenesini olabilir. Halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor. Bu insanlar yeri geldiğinde evinden, eşinden, çocuğundan feragat ederek hizmet veren insanlar. Bu insanlar söylüyorum insan bunlar. Sizler bizler gibi yemek yiyen, oturan, yatan, sorumlukları olduğu çevresi olan insanlar.
Daha 2 hafta önce bir hekim burayı terk etti. Neden biliyor musunuz? Bir hasta yakını ‘bu çocuğa yanlış ilaç vermişsin çocuğa bir şey olursa seni öldürürüm’ dediği için. O ilacın yanlış ilaç olduğunu nerden biliyorsun? Bırakın hekimler görevini yapsın. Şifa veren ellere lütfen biraz olsun vefa gösterin.
Bu insanlar sizin kardeşiniz, sizin bir parçanız. Bu insanlar ellerinden geldiğince sağlık hizmeti sunmaya çalışıyorlar. Her ne olursa şiddeti hak etmiyorlar. Oturup aklımızı başımıza almalıyız. Biz sabrı teşekkürü unuttuk. Eskiden konu-komşuya çocuğumuzu emanet edip gidiyorduk. Bunları düşünmemiz gerekiyor. Ne oldu da biz bunları unuttuk da aklımıza ilk şiddet gelmeye başladı.
Sonuç itibariyle, 'Böyle bir tehdit var' diye bize ve hekime haber verildi. Bunu gören hekim arkadaşımızın da morali bozuldu, canı sıkıldı. Bu sırada biz de tedbir alınması açısından emniyete ve savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Üniversitemizin güvenlik hizmetlerine de hekimimizin ve polikliniğin güvenliğine karşı dikkatli olunması talimatlarını verdik. Ancak hekim arkadaşımız, geceleri uyuyamadığı ve kendini işine veremediği gerekçesiyle istifa dilekçesi verdi.
İstifa kararı alarak üniversiteden ayrılan hekimle yüz yüze görüşme yaptık ancak ikna edemedik. Sürecin devamında ise sosyal medyada hekim hakkında üniversite yönetiminin mobbing uygulayarak ve tehdit ederek Afyonkarahisar'dan kaçırttığı yönünde paylaşımlar olmaya başladı.
Paylaşımlar sonucunda haberler yapılmaya başlandı. Bir milletvekilimiz de hekim arkadaşımızın üniversiteden ayrılmasına yönelik resmi kurumlardan bilgi istemiş. Sanki bu hekim arkadaşımızın ayrılmasının nedeni bizmişiz gibi bir algı oluştu. Ama bu algının da ulusal çaplı bir habere dönüştüğünü de gördük. Bunun üzerine kamuoyuna karşı bir basın açıklaması yapma gerekliliği duyduk.”
Yorumlar
Yorum Yap