Gözden kaçırmayın

Pala Metin Ferdi Tayfur'u unutmadıPala Metin Ferdi Tayfur'u unutmadı

6 ayda bir yapılan İl Müftüleri semineri bu defa Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde bulunan Sandıklı Park Termal Otelde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve Vali İrfan Balkanlıoğlu’nun katılımıyla başladı.
11-14 Şubat tarihleri arasında 4 gün sürecek olan seminerin başlangıç oturumuna Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Vali İrfan Balkanlıoğlu, Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ali Erbaş, Sandıklı Kaymakamı Ali Candan, Diyanet İşleri Başkanlığı üst düzey yöneticileri ve İl Müftüleri katıldılar.
Saygı duruşu ve istiklal marşının ardından Dünya Kuran-ı Kerim okuma yarışması birincisi ve Kadıköy Osmanağa Camii Uzman İmam-Hatibi Yaşar Çuhadar’ın Kuran-ı Kerim tilaveti ile başlayan seminerde kürsüye gelen Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ali Erbaş yapılacak olan seminer hakkında kısaca bilgiler verdi.
Seminerde söz alan Vali İrfan Balkanlıoğlu ise;’’ Sizi burada ağırlamak bizim için onur ve gurur kaynağıdır. Allahüteala’nın bahşettiği termal sularımız nedeniyle buralara yapılan otellerimiz sayesinde sizleri ağırlama imkanı buluyoruz. Bu da bizleri çok sevindiriyor.  Afyonkarahisar termalin başkenti, Afyonkarahisar’da 4 ayrı havzadan termal su çıkmaktadır. Burada bulunan Sandıklı havzasında termal suyun otellerimizin tarafından kullanmasının yanında ev ve iş yerlerinin  ısınmasında da kullanılmaktadır. Kurmuş olduğumuz birlik sayesinde de Ömer-Gecek havzasından çıkan termal suyu da 96 derecede otellerimize veriyoruz. Onlarda hem termal suyun faydalarından yararlanıyorlar, hem de otel ısınmasında kullanılıyor. Bu sayede 1 gram su boşa gitmiyor. Dünyada eşi benzeri olamayan termal sular Afyonkarahisar’da bulunuyor. Zafer Havaalanımızın faaliyete geçmesiyle Türkiye’nin hatta Dünya’nın dört bir yanından gelen misafirlerimizi ağırlamaktayız. Afyonkarahisar mermerin de başkentidir. Yurt dışında birçok ülkeye mermer ihracatımız var. MÖ 3000 yıl öncelerine dayanan mermer kültürünü tüm Dünya’ya öğretende Afyonkarahisardır. Bu gün Roma dahil bir çok ülkede Afyonkarahisar mermerinden yapılan eserleri  görmekte mümkün. Tarihte Afyonkarahisar’ın yeri de çok önemlidir. Cumhuriyetin kurulduğu ve kazanıldığı topraklarda, binlerce şehidin yattığı mübarek yer yine Afyonkarahisardır. Bu anlamda şanlı tarihimizin başkenti de Afyonkarahisardır. Lezzetin başkenti de Afyonkarahisardır. Sucuğu gibi et ve et ürünleri, lokumu, kaymağı ve birçok lezzeti bünyesinde barındıran Afyonkarahisar böylelikle lezzetin başkenti konumundadır. Bu anlamda birçok güzellikleri bünyesinde barındıran Afyonkarahisar’ın tanıtılmasına vesile olan bu ve bunun gibi toplantılara ev sahipliği yapmaktan çok mutluluyuz’’dedi.
Din, toplumun olmazsa olamazıdır diyen Vali İrfan Balkanlıoğlu;’’toplumumuzda yaşanan birçok sıkıntının sebebi, dini tam manasıyla anlamayan ve anlasa bile tam anlamıyla yerine getirmeyen kişilerin tavır ve davranışlarından meydana gelmektedir. Dinimizi en iyi şekilde anlatmaya ve anlatılanlarla en iyi şekilde amel ettirmeye yani tebliğ görevini üstlenen Diyanet  camiasının yapmış olduğu bu vazifede muvaffak olmalarını temenni ediyorum. Dinimize hem içten hem de dışarıdan gelen müdahaleler olmaktadır. Bu anlamda da din adamlarımızın sürekli bilgilerini taze tutmaları ve yeni bilgilerle donatılmaları ayrıca vatandaşlarımızın sadece ehil kişilerden, yani yetkili kişilerden dinimizi öğretmeleri için Diyanet İşleri Başkanlığının yapmış olduğu bu seminerin tüm İslam aleminin faydasına olacağına inanıyor, başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum’’dedi.
Seminerin 1. oturumunun sonunda kürsüye gelen Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de konuşmasında  genel olarak İslam’da din hizmetinin mahiyeti, din hizmetlerinde gönüllülük, din hizmetlerinin sivilleştirilmesi, farklılıkların rahmet olması, dinin bir mezheple eşitlenemeyeceği, dinin sadece cami duvarları arasına hapsedilemeyeceği, dinin ayrıştırıcı değil bütünleştirici olduğu, Diyanet’in statüsü gibi konularda açıklayıcı bilgiler verdi.
Görmez ;’’ Müminlerin gönüllerini fethedemeyen müftünün fetvasına cemaat itibar etmez ve cemaat, kendisinin itibar edeceği, güveneceği başka kişileri arama çabası içine girer” dedi.Diyanet’in bir millet kurumu olduğunu vurgulayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Diyanet’i tek bir mezhebin temsilcisi konumuna getiremeyiz. Bunun içindir ki son zamanlarda özellikle altını çizerek ‘Diyanet bürokratik bir devlet kurumundan öte bir millet kurumudur’ diyerek bunu ifade etmeye çalışmaktayız. Milletin her rengini ve herkesi kucaklamalıyız. İnsanları tasnif edemeyiz. Hiçbir kimseyi kapsama alanımızın dışında tutamayız. Bizler vatandaşın hassasiyetlerini dikkate alarak kendimizi sürekli yenilemeliyiz. İki günün eşit tutulmamasını öğütleyen bir Peygamberin ümmeti olarak asla statükonun temsilcisi olamayız” diye konuştu.Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şunlar:“Bizim gücümüz, ilmiyle âmil olmaktan kaynaklı toplumsal saygınlığımızdandır…”Dinin toplumsal olarak yaşanmasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan dini rehberlik ve önderlikler maalesef diğer dini yapılarda zamanla dini otoriteye dönüşmüş ve müntesiplerinden farklı bir sınıf olarak tezahür etmiştir“Bizim medeniyetimizde dini bağlılık ve din hizmetleri daha çok gönüllü ve vicdani bir ilişkiyle yürütülmüştür…”İslam’da kilise benzeri bir mabet ve ruhbanlık gibi resmi dinsel bir sınıf söz konusu olmadığı için, dini bağlılık ve hizmetler tarihsel olarak daha çok gönüllü ve vicdani bir ilişkiyle yürütülmüştür.
“Müminlerin gönüllerini fethedemeyen müftünün fetvasına cemaat itibar etmez…”Müminlerin gönüllerini fethedemeyen müftünün fetvasına cemaat itibar etmez ve cemaat, kendisinin itibar edeceği, güveneceği başka kişileri arama çabası içine girer. “Diyanet bürokratik bir devlet kurumundan öte bir millet kurumudur…”Dinin mezheple eşitlenerek ifade edilmeyişi, İslam’ın tek resmi mezhebe indirgenmemesine, dini düşüncenin ve dini hayatın özgür bir alan olarak çeşitlenmesine neden olmuştur. Bugün de bizim bu farklılıkları rahmet olarak algılamamız ve herkesi kucaklamamız gerekmektedir. Asla Diyanet’i tek bir mezhebin temsilcisi konumuna getiremeyiz. Bunun içindir ki son zamanlarda özellikle altını çizerek ‘Diyanet bürokratik bir devlet kurumundan öte bir millet kurumudur’ diyerek bunu ifade etmeye çalışmaktayız. “Asla statükonun temsilcisi olamayız…”Anadolu coğrafyasında tarihsel olarak farklı kültürel ve dinî yapılarla temasa giren medeniyetimiz, zaman içerisinde vazgeçilmez ortak bir mirasın doğmasına yol açmıştır. Bu mirasın içerisinde birçok inanç grupları, değişik dini tezahürler ve yaklaşımlar rahatlıkla yaşayabilmiştir. Bu birikimin vârisi olan Türkiye, gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeye çalıştığı çağdaş yapısına rağmen, zaman zaman değişik müdahalelerle toplumsal dinamizmin kendi akışkanlığının kırılması neticesinde sorunların üstünü örtmüş; bu kırılma dönemlerinde sivil gelişmesi gereken dini anlayışlar maalesef resmi formatlarla tanımlanmaya çalışılmıştır. “Dini, sadece cami duvarları arasına hapsetmek ve camileri sadece namaz kılınan mekânlar hâline getirmek İslâmî değildir…”Din, hayatın her yönüyle ilgilidir. Ahlaki prensipler ortaya koymuştur. Dini sadece cami duvarları arasına hapsetmek ve camileri de sadece namaz vakitlerinde açarak namaz kılınan mekânlar haline getirmek üzülerek belirtmek gerekir ki İslami değildir. Bu İslam’ın ibadet tanımına da uymaz, Müslümanlık algısına da uymaz. “Bizler mamur kentlerin oluşmasıyla ilgilenmeliyiz…”Bizler sadece şehirlerde yapılacak cami inşaatlarıyla değil, bu camileri dolduracak bedenlerin imar edilmesiyle ve bu mümin vicdanların oluşturacağı ahlaka dayalı toplumsal bir yapının oluşturduğu mamur kentlerin oluşmasıyla ilgilenmeliyiz.“Bölgesinde mezhepçilik, hizipçilik ve grupçuluğun yapıldığı; herkesin diğerini ötekileştirdiği bir şehirdeki müftü o şehrin müftüsü olamamıştır…”Geleneksel yaşam koşulları içerisinde değişik biçimlerde ve ortamlarda yaşanan dini hayat tarzları, modern zamanlarda doğal olarak yeni bir forma ve şekle dönüşebilmektedir. Bu yeni formları dışlayarak reddetmek zamanla bizi hayatın dışına atar ve toplumdan uzaklaşmış oluruz. Toplumsal dinamikleri göz ardı edemeyiz. “Din, ayrıştıran değil bütünleştirendir; kimseyi ırkından, dilinden, kavminden ve inancından dolayı kınamaz ve dışlamaz…”Aynı coğrafyada aynı havayı barış içinde teneffüs ederek farklı inanç ve etnik yapılarla ‘birlikte yaşamak’ bizim medeniyetimizin tarihsel uygulamalarıyla çelişmez. Tek tipleştirmeye dayalı vatandaşlık anlayışı geçen yüzyılın modernleştirme yaklaşımı içinde geride kalmış olmasına rağmen, bu yaklaşımın uygulamaları sonucunda ortaya çıkan trajik sorunları bugün hala tartışıyor olmak talihsizliktir. “Hep birlikte kardeşlik hukukunu yeniden inşa etmeliyiz…”Herkesin, aynı toprağın nimetlerinden adil pay almasının ahlakını oluşturmak için yapacağımız her çaba, hem dini, hem de insani görevlerimizdendir. “Din, tek tip vatandaş oluşturmanın aracı değildir…”Modern ulus olma yolunda çağdaşlaşma gerçekleştirilirken din, tek tip vatandaş ve ulus olma amacı için araçsallaştırılmıştır. Diyanet’in mezhepler üstü tanımlanması asla mezhepleri ve farklı dini anlayışları yok kabul ederek çok sesli dini anlayışları ortadan kaldırıp tek tipleştirme misyonuyla ilgili olmamalıdır. Aksine mezheplerin otantikliğini kabul ederek ama asla mezhepçilik yapmamaktır.“Mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun kimseyi ötekileştirmemek, İslâm kardeşliği adına en önemli çabamızdır…”Hangi mezhebe mensup olursa olsun kimseyi ötekileştirmemek ve her mezhep mensubuna da kimseyi ötekileştirmemesini tavsiye etmek İslam kardeşliği için bizim önemle üzerinde duracağımız çaba olmalıdır. “Görevimiz öncelikle kanundan değil, dinin kendisinden gelmektedir…”Yasaların neyi, nasıl tanımladığının sosyal bir gerçekliği olmayabilir. Kanunen bize din hizmetleriyle ilgili görevler tevdi edilmiş olabilir. Bizim bu görevlerimiz öncelikle kanundan değil, dinin kendisinden gelmektedir. Ayrıca halkın kendisinin de bunu içtenlikle kabul etmesi gerekir. “Devletin dini konulara müdahale etmesi sorunları daha da derinleştirir…”Belki her türlü insani faaliyeti devlet eliyle yapabilirsiniz ve belli başarı da elde edebilirsiniz. Ama devletin dini konulara müdahale etmesi veya kendisine göre dini uygulama alanları oluşturması, bunları da otoriter devletçi bir mantıkla yapması hiçbir zaman karşılığı tam alınarak sonuçlanamaz.“Din görevliliği salt bir devlet memurluğu değildir…”Din ve inançlar bireylerin kendi vicdani kabulüyle başlar ve din hizmetlerinin karşılanması da tamamen inanç topluluklarının inisiyatifiyle gelişir. Hizmet alacağı kişileri, topluluklar kendi iradeleriyle kabul etmek isterler ve toplumsal bir ihtiyaç olarak doğan dini hizmet kurumlarını da kendi marifetleriyle organize etmek isterler.“Bizler namazı cemaate kıldırır; vaaz ve irşadı da vatandaşa yaparız...”İnançlar söz konusu olduğunda kitleler, resmi olsun olmasın dışarıdan müdahale edilecek her türlü kurum ve kişilere karşı mesafeli dururlar. Bizim özenle bu resmi görüntüden uzaklaşarak sivil algıya geçmemiz gerekmektedir. Bizim özlük haklarımızın vergilerle finanse edilmesi kamu hizmeti yaptığımız içindir.
“Günlük politik ve siyasi mesajlar ile salt yurttaşlık bilgisi içeren konular vaaz ve hutbe konusu olamaz…”
Diyanet’in hizmetleri ve özellikle vaaz ve hutbe konuları dinin kendi özünden gelen konular olmalıdır. Günlük politik ve siyasi mesajların verildiği ve salt yurttaşlık bilgisi kitaplarında yer eden konular vaaz ve hutbe konusu olmamalıdır.
“Diyanet’e yönelik her türlü eleştiriyi dikkate alırız…”Bugün anayasal güvence altında bulunan bir kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığı elbette ki toplumun bir kısım din hizmetlerini görevinin kapsamı içinde yerine getirmektedir. Kadrolarının iyi niyetli ve fedakârca görev yapıyor olmaları her şeye rağmen takdire şayandır. Önemli olan hizmetin kendisinin niteliğidir, yoksa kurumların tartışılmaz bir kutsallığı yoktur.
“Diyanet kamu tüzel kişiliği olan, idari bakımından olmasa da en azından dinî ve ilmî bakımdan özerkliği bulunan bir kurum haline dönüştürülmelidir…”Bu vesileyle yenidünya değerlerinin baskısıyla olduğu kadar yeni hizmet standartlarının da, dünya ölçeğinde ortaya çıkan yeni beklentilerin de kısaca bizi farklı parametrelerle karşılayan yeni zihniyet yapılarının da Başkanlığımızın sorumluluk alanını genişlettiğini, çeşitlendirdiğini belirtmek isterim.
“Camiler, herkesin sosyal mekânları hâline gelmeli…”Toplumsal bir talep olarak din eğitiminin karşılanmasına, ihtiyaçların giderilmesine ve toplumun beklentisine yönelik hukuki bir çözüme kavuşması son dönemlerin en sevindirici gelişmesidir. Bu gelişme karşısında camiamıza büyük sorumluluklar düşmekte olup bu duruma kendimizi hazırlamalıyız.
Gerek ülkemizin dinamizmi ve gerekse İslam coğrafyası ve gönül dünyamızın bizden beklentileri bize yeni görevler yüklemekte ve görev tanımlarımızı değiştirmektedir. Bu tanımları birlikte geliştirmeliyiz ve yeni vizyonumuzu birlikte oluşturmalıyız. Bizim ifa edeceğimiz görevler asla misyonerlik mantığıyla olmamalıdır. Ancak her müminin yeryüzünde insanlığa hizmet için bir misyonu vardır.Bu vizyon ve misyona uygun çalışmalar yapılmasını ümit ettiğini belirten ve bu konuda Allah’ın yardımını niyaz eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, seminerin hayırlara vesile olmasını dilerim dedi.
Açılış konuşmalarından sonra 1-14 Şubat 2013 tarihleri arasında 4 gün sürecek olan İl Müftüleri İstişare toplantısının gündeminde bulunan diğer dini konuların görüşüleceği panellere geçildi.