Gözden kaçırmayın

AK Parti Afyonkarahisar Kadın Kolları 7. Olağan İl Kongresi yapıldıAK Parti Afyonkarahisar Kadın Kolları 7. Olağan İl Kongresi yapıldı

Sosyal paylaşım sitelerinden biri olan facebook`taki profilinden yazılar yazarak hükümete yüklenen Demokrat Parti Afyonkarahisar Merkez İlçe Başkanı Zafer Murat Çakır, yazılarında şu sözlere yer verdi;
"Sürekli Olarak Yalan Söylerler Bediüzzaman Said Nursi "Riyakarlık, fiili bir nevi yalancılıktır." diyerek riyakarlığın temelinde yalancılığın yattığını belirtir. Nitekim birine bir işini yaptırmak isteyen bir insan, ona suni iltifatlarda bulunur, güzel olmadığı halde güzel olduğunu, şık olmadığı halde şık olduğunu veya beceriksiz olduğu halde çok becerikli ve zeki olduğunu söyler.
Bu yalanları söyleyen insanın, karşısındaki kişilere sevgisi, saygısı, bağlılığı yoktur. Ayrıca, bu tavırdaki insanların dürüst ve güvenilir olmadıkları da açıktır. Tüm bunlar tek bir kişinin beğenisini kazanarak ondan menfaat elde etme amacını taşır.Oysa ki insana dünyada ve ahirette menfaat sağlayabilecek tek güç Allah`tır. İnsanların gözüne girmeye ve onların hoşnutluğunu kazanmaya çalışan bu kimseler, asıl olarak Allah`ın hoşnutluğunun kazanılması gerektiğini kavrayamazlar.
Mümin ise hiçbir zaman insanları gözünde büyütüp, onları güç sahibi sanıp, onlardan menfaat umma gibi bir yanılgıya düşmez. Kaderinin ve geleceğinin ancak Allah`ın kontrolünde olduğunun şuurundadır."
SURELERLE ELEŞTİRDİ 
Başkan Çakır surelerle eleştiri yaparak, "Münafıklar Allah`ı hatırladıklarında ise, Allah`ın büyüklüğünü, gücünü, sanatını, ilmini takdir edemediklerinden dolayı Allah`ı gereği gibi anmazlar. Allah`ı anmaktaki amaçları müminleri taklit etmek olduğu için gerek ifadeleri, gerekse üslupları içten, candan ve samimi olmaz. Suni, ezbere dayalı, gerçek düşüncelerini, hissettiklerini yansıtmayan, mecburi bir zikir olur. Güncel bir konudan çok akıcı, rahat, çok zengin ifadelerle bahsederken, Allah`ı anacakları zaman kesik kesik zorlanarak, kalıp cümlerle konuşurlar. İçlerinden gelmediği halde böyle bir mecburiyet hissetmeleri, bir yandan da iman edenlere karşı öfke duymalarına sebep olur. Kuran`da bu durumdan şöyle söz edilmektedir:Sadece Allah anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır. Oysa O`ndan başkaları anıldığında hemen sevince kapılırlar. (Zümer Suresi, 45)" diye not yazdı. 
 
Çakır, "Bir müminin en başta gelen özelliklerinden biri, tevazu sahibi olması, her zaman hata yapabileceğini kabul etmesi ve kendisine yapılan öğüt ve uyarılara da hemen uymasıdır. Buna karşılık, münafıklar son derece kibirli ve kendini beğenmiş bir ahlaka sahiptirler. Onlara verilecek hiçbir öğüdü dinlemez, hata yaptıklarını kabul etmezler. Çok akıllı oldukları, herşeyin en iyisini bildikleri kanısındadırlar.
Üstelik, Allah`ın iyi birer kulu olduklarını öne sürerler. Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıkların, Peygamber Efendimiz (sav)`in kendileri için bağışlanma dilemelerini kabul etmemeleri, sahip oldukları kibirin en açık göstergesidir:Onlara: "Gelin Allah`ın Resûlü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin," denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün". (Münafikun Suresi, 5)Müslümanlar, kalplerinde hastalık olan bu kişileri, samimi birer mümin olmaya davet edip, onlara Allah`ın ayetlerini hatırlattıkları zaman, münafıkların gösterdikleri tavırlardan da gururlarına teslim oldukları anlaşılır.
Kendilerinin kusursuzluğuna inanır, insani hataları bile kendilerine yakıştırmazlar. Allah ayetlerde gururlarına uymalarının sonucundan şöyle bahsetmektedir:Ona: "Allah`tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)Çünkü onlara: "Allah`tan başka ilah yoktur" denildiği zaman, büyüklük taslarlardı. (Saffat Suresi, 35)Kendilerini bütün hatalardan, eksikliklerden uzak gördükleri için sahip oldukları ahlak bozukluklarının, yaptıkları kötülüklerin ahirette nasıl bir karşılığı olabileceğine ihtimal vermezler. Münafıkların karakteristik bir özelliği olan kibir onları bir kısır döngü içinde bırakır. Müminler sürekli olarak hatalarını düzeltip, eksiklerini telafi ederek kendilerini geliştirirken, münafıklar bu sahtekar hayatın içine daha da saplanırlar.
Yapılan hatırlatma ve tavsiyelerden de faydalanamazlar. Allah bu tür bir müstağniyetin sonucunu şöyle bildirmektedir: Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi, 6-7)Aynı zamanda Kuran ayetlerini okurken de anlatılanları hep kendileri dışındaki kişilerden bahsediliyormuş gibi yorumlarlar. Dolayısıyla öğüt alınması gereken konuları, ibret konusu olan kıssaların hikmetlerini kavrayamazlar. Kuran`ı sürekli okudukları halde, ölümü, ahireti, cehennemi kendilerinden çok uzak görürler. Aslında iyi niyetli olduklarını ve bu yüzden de herhangi bir şekilde cezalandırılmayacaklarını düşünürler.Münafıklar, kibirli oldukları için, müminleri de kendilerinden aşağı görürler.
Sahip oldukları herhangi bir özellik -zenginlik, şöhret, mevki, güzellik- onları kibirlendirir ve bu özelliğe sahip olmayan bir mümini küçük görürler. Oysa üstünlük ancak takva iledir. Müminler bu tür dünyevi kıstasları göz önünde bulundurmaz, insanları para, şöhret, fiziki güzellik gibi özelliklere göre değil, imanlarına göre sevip-sayarlar. Bu nedenle bu tür özelliklerinden dolayı kibirlenen kişiler, mümin topluluğu içinde hemen fark edilir ve küçük düşerler.Kalplerinde olmayanı söylerlerMünafıkların bir başka önemli özelliği, yalan söylemeleridir.
Allah`tan korkmadıkları için, sıkıştıkları durumlarda hemen yalana başvururlar ve böylece müminleri kandırabileceklerini sanırlar. Yalan yoluyla kendilerine verilen sorumluluklardan kaçmayı denerler. Kuran`da, Peygamberimiz (sav) döneminde düşmana karşı savunma yapmak için çağrılan münafıkların yalana başvurarak kaçmaya çalıştıklarına şöyle dikkat çekilmiştir:İki topluluğun karşı karşıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah`ın izniyle idi. (Bu, Allah`ın) müminleri ayırdetmesi; münafıklık yapanları da belirtmesi içindi.
Onlara: "Gelin, Allah`ın yolunda savaşın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Al-i İmran Suresi, 166-167)Görüldüğü gibi münafıklar, zorluk ve sıkıntı anlarında, müminleri terk ederek kendi çıkarlarını korumaya bakarlar. Ancak, bunu da her zamanki gibi ikiyüzlülüklerini sürdürerek, yani kendilerini haklı göstermeye çalışarak yaparlar.
Elbette ki bu kaçışlarını "çıkarlarımızın zedelenmesinden korkuyoruz" diyerek yapmazlar; bunun yerine akılsızca bahaneler öne sürerek müminleri haklı olduklarına inandırmaya çalışırlar. Allah Kuran`da münafıkların bu davranışlarını şöyle haber vermiştir:Bedevilerden (savaştan) geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah`a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber alandır.
(Fetih Suresi, 11)... Onlardan bir topluluk da: "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzab Suresi, 13)Görüldüğü gibi, münafıkların öne sürdükleri bahaneler, "savaşmayı bilmiyoruz", "evlerimizi ve ailelerimizi korumak zorundayız" gibi sözde meşru gerekçelerdir.
Fakat Allah bu kimselerden "... kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı." (Al-i İmran Suresi, 167) şeklinde bahsetmektedir. Üstelik bu yalanlarını söylerken de Allah`ın adına yemin ederek bunu yaparlar. Allah Kuran`da münafıkların bu samimiyetsiz konuşmalarını şöyle bildirmektedir:... "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık" diye sana Allah adına yemin edecekler... (Tevbe Suresi, 42)Münafıkların bu yalanlarından bahseden bir başka ayet ise şöyledir:... kalbindekine rağmen Allah`ı şahit getirir; oysa o azılı bir düşmandır. (Bakara Suresi, 204)" diye yazarak Bakara Suresiyle sözlerini noktaladı.