'Reklamlarınızla yerelden ulusala gazetecilik' ilkesi ile haber dolu gazetelerimizin manşetlerine çektiği haberlerin günlük bir gazete almadan 'Gazeteci nerede' diye bağıran toplumu olduğu gibi haber ve manşetlerimize konu olanları nasıl sarstığını his eden bir gazeteci olarak haber ve manşetlerimize konu olanların başında gelenlerin siyasiler olduğu malum.

Ve onca ses getiren haber ve manşetlerimiz ardından gelen onca takdir, teşekkür mail, mesaj ve direk telefonlarla aldığımız destek bizi de şaşırtmıyor değil.

Çünkü taşı yeri geldiğinde gediğine koyan haber manşetimizin yerinde ve de yazılması  gerek yerelde gerekse ulusalda kayda değer haberler olduğuna dikkat çeken okurlarımız habere konu olan isimlerden yani siyasilerden bir hayli dertli olduklarını söylüyorlardı.

Seçimden seçime hemşeri olan, yeri geldiğinde 'Sen Türk, o Kürt, falan Sünni, filan Alevi' diyerek insanları kampa bölen siyasilerin vatanı-milleti sakarya olmazsa da ülkeyi ve Ardahan’ı kurtaranların seçildikten sonra başta telefonlarını  olmak üzere tüm kapıları yüzlerine kapattığını belirten okurlarımız haberlerimizin yerinde ama devamını istediklerini arzulamaları gerçekten düşündürücü bir durum.. 

Çünkü dün olduğu gibi bugünde kendisine sorulmadan önlerine getirilenlere oy verenlerin de kendilerinin olduğunu unutan ve evin danalarının öküz olmasının tek yolunun beklemek değil, elin boğasına onay ve oy verenlerin kendi danalarının siyasetin üst tabakasında oluşması gereken kamuoyu için kendilerine ihtiyaç duyduğunu anlamaz, duymaz, söylemez, 'Vay elim kırılsaydı da oy vermeseydim..' diyerek İsrail'in yerle bir ettiği topraklarda bulunan ağlama duvarı yaptıkları biz gazetecilere ağlarlar..

Şimdi sorarım, 'Sen bugün bir gazete bayisine gidip, günlük bir gazete almayan sen, gazeteci nasıl geçinir, nasıl güçlenir?' deyip bir reklam için gazeteci aramadan gazeteciyi aramayan sen..
Her sıkıştığında 'Yaz gazeteci bizim halleri de yaz' diyerek aradığın gazetecinin de aralarında olduğu evin danaları dururken Şavşat danasını, ülkeyi olduğu gibi bölgeyi, kentleri, köyleri hatta yaylaları kısacası her seçimde çantacıları eline alıp geleni başına boğa eden sen değil misin?..

Yani, 'düşen ağlamaz' diyen o duvara bir bak.. 
Bak ki dün onlarda senin gibi toprakla sattıkları evin danası varken elin, İngiliz'in boğasına kanıp, senin halini görüp, kendisine dert eden gözü çıkardıklarını gör, görebilirsen O 'Komşunun olmasın, benimde..' dediğin o kör gözlerinle..