Anadolu'da yetişen Mevleviyye tarikatının büyüklerinden. Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur.  Doğum tarihi ve yeri belli değildir. Yedi yaşında babasını kaybetti. Şeyh Küçük Muhammed Efendi’nin sohbetlerinde yetişip kemâle geldi. İlim öğrenmek ve büyüklerin kabirlerini ziyaret için çeşitli beldeleri dolaştı. Daha sonra tekrar Küçük Muhammed Efendi’nin dergâhına döndü. Her ne vakit; "Su akmadığı zaman kokar." düşüncesi kalbinde peydâ olsa, hocası ona; "Değişmeyen kokmayan deryâ, deniz ol!" buyurarak ona artık seyâhati, dolaşmayı bırakıp ikâmet etmesini işâret etti. Böylece seyâhati bıraktı. Hocası onu kızı ile evlendirerek kendisine damat yaptı. Mevlânâ Celâlettin-i Rûmî'nin mânevî işâreti ile hocasının vefatından sonra yerine geçti.

 

Çelebi Ârif Küçük, insanlara ilim öğretmek ve doğru yolu anlatmak için hocasının yerine geçince, çekemeyenler iftirada bulundular. Bolvadin mahkemesine şikâyette bulunup, mahkeme ilâmı çıkarttırdılar. Ancak kerâmet olarak mahkeme ilâmı kendine ulaşmadan, Bolvadin'de bulundu. Mahkemede hasımlar kendisinden hak talebinde bulundular. Yaratılıştaki cömertlikleri sebebiyle istenilen meblağı itiraz etmeden ödediler ve şöyle buyurdular: "Hasımlarımın bu fakiri tâciz ettiği, rahatsız ettiği akıl sâhipleri indinde mâlumdur. Ancak, bu istenilen meblağın gerekçesinin açıklanmasını istesek, biz onları tâciz etmiş olurduk. Çünkü o zaman işin iç yüzü ortaya çıkardı. Sonra biz bu borçtan berî olduğumuza yemin etsek, dedemiz hazret-i Ebû Bekr'in yolundan ayrılmış olurduk. Zira yok yere ona bin dînar borç isnâd edildiğinde böyle bir borcu olmadığına dâir yemin etmeyip, o borcu verdi. Ayrıca onların bize karşı muâmeleleri sebebiyle sevap kazanmamız, onların ise bizim yüzümüzden cezâlandırılmaları bize uygun düşmez."

 

Çelebi Ârif Küçük bir sohbetleri sırasında şöyle buyurdu: "Bizden istenilen malı îtirâz etmeden vermekle, o kadarcık bir şey için yemini fedâ etmekten, buna ilâveten aramızda düşmanlığın büyümesinden, padişahımızın başını ağrıtmaktan da sakınmış olduk." Pâdişâh onun bu sözünü işitince çok beğendi. Onu rahatsız edenlerin cezalandırılmasını isteyince, Çelebi Ârif Küçük onların affedilmelerini arz etti. Teklifi Pâdişâh tarafından kabûl edildi.

 

Çelebi Ârif Küçük, Büyükkalecik köyüne gitmişti. Etrafı seyrederken yüksekçe bir kaya görüp oraya merdivenle çıktı. O bölge hep taşlık ve kayalıktı. Etrafa ibret ve hayranlıkla bakıyordu. Bu sırada köy halkından şakacı birisi, kayaya dayalı merdiveni sakladı. Şeyh Ârif Çelebi inmek için merdiveni aradığında; "Bize bir ikrâm da bulunmadıkça merdiven gelmez." diye latîfe yaptı. Çelebi Ârif Efendi de "Doğru söylüyorsun." deyip cebinden üç avuç dolusu para serpti. Herkes para toplamakla meşgul iken, Allah ü Teâlâ’nın izni ile herkesin gözünden kaybolup, dergâhındaki odasında oturdu. Biraz sonra orada bulunanlar yerden paraları toplayıp doğrulduklarında taşın üstünde Çelebi Ârif Efendiyi göremediler. Etrâfı aradıkları halde bulamadılar. Herkes şaşırıp kaldı. Durumu haber vermek için dergâha gittiklerinde, Ârif Efendiyi odasında oturuyor buldular. Nasıl geldiğini sorduklarında; "Bu bize ecdadımızdan mirastır. Bunda garip bir şey yoktur." buyurdu.