Tasavvuf 13. yüzyıllarda Anadolu?da büyük karışıklıkların yaşandığı bir asırdır. Moğol istilası sırasında Anadolu?ya gelen Mevlana Hazretleri, Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre gibiler zamanında tasavvuf zirveye tırmanmıştır. Bu çağın diğer bir önemli büyüğü ise günümüze kadar eskimeden ve eksilmeden gelen Nasrettin Hoca?dır. Sivrihisar yakınında Hortu Köyü?nde doğup, Konya medreselerinde okuduktan sonra Akşehir?e yerleşmiş bulunan Nasrettin Hoca (1208-1284) bu üç büyük mutasavvıfın çağdaşıdır. Hoca Nasrettin Seyyid Hacı İbrahim?den ders alması sebebiyle tasavvufi yönünün olduğunu söyleyebiliriz. Hoca, bir köy imamının oğlu olarak doğmuştur. Medrese tahsili gördükten sonra bir müddet bölge kadılığı yapmış daha sonra ise Hocası Mahmut Hayrani?nin bulunduğu Akşehir?e yerleşerek imamlık ve müderrislik görevlerinde bulunmuştur. O dönemde kadıların rüşvet aldıkları söylentileri dolayısıyla kadılıktan vazgeçmiştir. Belki de Hoca?yı çok istediği kadılıktan vazgeçiren şey de O?nun tasavvufi yönüdür. İmam olarak görev yaptığı dönemde kendisine sorulan sorulara İslam?ın ruhuna uygun, akılcı ve muhatabın anlayacağı bir şekilde cevap verir. Konakladığı bir handa tavandaki ağaçların çürüyüp dökülmekte olduğunu görür. Hancıya, bir usta çağırıp tavanı yeniletmesi gerektiğini söyler. ?Hoca sen bilmiyor musun ki her mahlûk kendi dilince Allah?ı zikreder? diye işi geçiştiren hancıya ?Biliyorum da ondan korkuyorum ya zaten. Ya zikrederken coşar, cezbelenir ve secdeye kapanırlarsa!?cevabıyla tedbir v e tevekkülün nasıl olması gerektiğini göstermiş olur. Belki bir müntesip seviyesinde tasavvufi yönü bulunun Hoca, Müslüman bir kişide ortaya çıkan olağanüstü hal olarak tarif edilen kerametin ulu orta gösterilmesine karşıdır. Yine de birileri Hoca?nın keramet göstermesi isterler. Hoca ?Tamam? der. Şu karşıdaki ağacı bana doğru yürüteceğim? diyerek ağaca seslenir. ?Ey ağaç yürü!? Ağacın yürümediğini gördüğünde yerinden kalkar ve ağaca doğru yürümeye başlar. Ne yaptığını soranlara; ?Bizde gurur, kibir yoktur. Ağaç bize gelmezse biz ağaca gideriz. Cevabıyla kerametin bir gösteri ameliyesi olmadığını izah etmiş olur. Ne var ki ?Şeyh uçmasa da mürit uçurur? derler. Hatırası efsaneleşmiş bir halk kahramanıdır Hoca. Halk arasında ulu bir din büyüğü hüviyetine ulaşmıştır. Hoca?nın hayatında gösteremediği keramet, vefatından sonra gerçekleşir. 1284 yılında vefat eden Hoca?nın cenazesi yıkanır ve kefenlenir. Cenaze namazı kılınıp mezarlığa götürülürken, koşarak gelen birisi: ?Ey Ahali! Nasrettin Hoca ölmemiş. Şimdi minarede gördüm, sela veriyordu.? Der. Cemaat, cenazeyi olduğu yere bırakarak minareye yönelir. Fakat minarede kimse yoktur. Tekrar cenazenin bulunduğu yere döndüklerinde cenaze yoktur. Görürler ki cenaze kendi kendine mezarlığa gitmiştir. Hoca?nın vefatından yaklaşık iki yüz yıl kadar sonra bir Cuma günü, Hoca?nın türbedarı tam Cuma namazı başlayacağı sırada koşarak Akşehir Ulu Camisine gelir yüksek sesle: ?Ey Cemaat! Biraz önce türbeyi kilitleyeceğim sırada Hoca Nasrettin bana göründü: ?Çabuk Ulu Camiye koş, bütün cemaati buraya çağır. Şayet gelmeyen olursa, canına kıyarım.? Der. Halk önce türbedara inanmak istemez. Fakat türbedar ısrar ederek ?Şimdi Nasrettin Hoca sizi türbede bekliyor, durmayın!? deyince camiyi boşaltarak türbeye doğru yürürler. Cami tam boşaldığı anda orta kubbe büyük bir gürültüyle çöker. Böylece Hoca Nasrettin ölümünden sonra gösterdiği kerametle Akşehir halkını bir tehlikeden korumuş olur. İzahlarda belirtildiği üzere Hoca bir gece uyanıp bahçede çamaşır ipine serilmiş olan kaftanını insan sanarak ok atması ve sabahleyin kaftanı olduğunu anlayarak ?Ya Rab sana şükürler olsun, içinde ben olmuş olsaydım çoktan ölürdüm.? Diye şükretmesi anlatılan fıkranın izahını Mevlana Hazretlerinin torunlarından Burhanettin Çelebi (1814-1897) şöyle yapar: ?Kendini kendinde ara. Kendine himmetin yüksek olsun. Kendini kendin helak etme. Nefsini bilen Rabbíni bilir. Ok ve yay gibi uğraşılarla nefsinizi acizleştirin. Tefekkürle kendini bulup, aklını başına al? demeyi tarif eder. (A. Kutsi TECER ?Nasrettin Hoca?)
Yorumlar