بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

اَلْحَمْدُ لِلَّه رَبِّ الْعَالَمِينَوَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ

 

Eyyûb [aleyhisselâm] başına en çok bela ve musibet gelen peygamberlerden biridir. Kendisi Benî İsrâil’e gönderilmiş bir peygamberdir. Hz Eyyûb’a [aleyhisselâm] kavminden yedi kişi iman etmiştir. Bedîüzzaman Said Nursi hazretleri buyuruyor ki: “Peygamberlerin vazife-i kudsiyyeleri, ümmetlerinin sayıları ile ölçülmez.Nice peygamberler gönderildi, hiç ümmetleri yoktu. Ümmeti birkaç kişi olan peygamberler geldi. Ümmeti az olduğu ya da hiç olmadığı için, hiçbir peygambere peygamberlik kudsî vazifesinde noksanlık gelmedi, fazilet ve kemalatları noksa olmadı.”

 

Eyyûb [aleyhisselâm] çok belalara uğrayıp bunlara sabretmekle Kur’ân-ı Azîmüşşan’da nuranî hitaplara mazhar olmuştur. Evladı, malı, arazisi, kölesi ve hayvanları pek çok olan bu zat Allah Teâlâ [Cellecelahu] tarafından evladıyla, malıyla, canıyla ve bedeniyle çok çetin imtihanlara tâbi tutulmuştur.

 

Gerek kendisinin gerekse zevcesi Rahime annemizin sabır ve metaneti, Kur’an’da ve hadis-i şeriflerde bütün insanlara ibret olarak gösterilmiştir.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de Rahime annemiz gibi, Musa [aleyhisselâm] ile evlenen Şuayb’ın [aleyhisselâm] kızı Safure validemiz, Meryem annemiz, Belkıs annemiz kadınlar arasında insanlara örnek gösterildi. Firavun gibi tanrılık davasına kalkan zalim bir hükümdarla evli olan Asiye annemiz, Firavun tarafından şehid edildi ve cennet kadınlarının ulularındanolarak bütün kadınlara örnek gösterildi.

 

Hatice annemiz Peygamber Efendimiz’le [sallallahu aleyhi vesellem] izdivacından sonra ilk müslüman kadın olmakla yine beşeriyete örnek gösterildi. Fâtımatü’z-Zehra annemiz İki Cihan Serveri’nin devletli vücudundan dünyaya gelmekle ve velâyetin sultanı Hz. Ali Efendimiz’le evliliğinde, fazilet, iffet ve kemalatında Ümmet-i Muhammed’e olan şefkat ve merhametiyle beşeriyete örnek gösterildi.

 

Görülüyor ki Kur’ân-ı Azîmüşşan’da ve hadis-i şeriflerde nice ulu peygamberlerin haber ve kıssaları yanında yüce validelerimiz, vefalı, takvalı, itaatkâr annelerimiz örnek olarak gösterilmiş ki “Ey hanımlar, siz de bunlardan ibret alın. Ey erkekler, siz de ibret alın. Başınıza gelen bela ve musibetler karşısında direncinizi kaybetmeyin; ilâhî hükümlere teslim olun” denmek suretiyle bize bildirildi.

 

Eyyûb [aleyhisselâm] yeryüzünde ve göklerde Allah’ın [Cellecelahu] sevgili kulu olarak anılınca, mel‘un şeytan hasedinden deliye döndü. Eyyûb’un [aleyhisselâm] kulluğuna, Allah’a [Cellecelahu] bağlılığına, malının çokluğuna rağmen hiçbir itaatten geri kalmamasına tahammül edemeyerek şiddetli bir kin ve düşmanlığa kapıldı.

 

Allah Teâlâ, Eyyûb [aleyhisselâm]’ı imtihan etmeyi murat edince, çeşitili vesilelerle, önce mallarının hepsini elinden aldı. Bu durumu gören şeytan, onun itaatinde bir gevşeme olacağı umudu ile intikam almak için, çoban sûretine girip ağlayarak  Hz. Eyyûb [aleyhisselâm]’ın huzuruna geldi, ibadet halinde olan peygambere servetini kaybettiğini söyleyince, “Bana o mal ve mülkü veren Allah Teâlâ’dır. Malın sahibi O’dur [Cellecelahu]. Bana kulluk ve taat gerekir” cevabını verdi; böylece şeytan görmek istediği taşkınlığı Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] da göremedi. Daha sonra evlatları, binanın zelzele ile çökmesi sonucu şehid oldular. Bu defa şeytan bir hoca kıyafetine girip feryad u figan ile tekrar geldi.  Bu felaketi onu kışkırtır tarzda anlattı.

 

Oysa Eyyûb [aleyhisselâm] Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu feraset ile,“Müminin ferasetinden sakınınız. Zira o Allah’ın nuruyla bakar” hadisinin sırrıyla ve peygamberlik nuru ile bakınca mel‘un İblîs’i tanıdı,

 

“Ey mel‘un! Sen İblîs’sin. Hoca kılığında feryad u figan ederek beni isyana teşvik ediyorsun. Zannediyorsun ki ben evlatlarımın ölümü ile Allah’a [Cellecelahu] karşı şikâyetçi bir tavır alacağım. Evlatlarım emanet idi; bir müddet benim yanımda nimet idi. Rabbi emanetini geri aldı” diyerek Allah’a [Cellecelahu] teslimiyetle ibadet ve taatine devam etti.

 

Üçüncü imtihanı, bedenine gelen hastalıklar oldu. Şunu bilmek gerekir ki bela ve musibetlerin arttığı zamanda yâranlar, akrabalar, komşular önceki ilgilerini göstermezler. Mal, mülk, rütbe artınca selâm veren, hatır soran dostlar çoğalır. Hz. Eyyûb [aleyhisselâm]’a da akraba ve komşuları uğramaz oldular. Yalnızca hanımı Rahime annemiz şefkat ve sadakatle kendisini hiç yalnız bırakmadı. Ona hizmette devam etti. Elinde para, ziynet namına ne varsa hepsini satarak efendisine sarfetti. Hiçbir şeyi kalmayınca el işi yaparak maişet teminine çalıştı. İşte el işi ile maişet temini Rahime annemizin hanımlara mirasıdır.

 

Her bir insan, hangi sıfatla, hangi zatı taklit ederse, o sıfattan kendisine bir rahmet damlar. Adalet üzerinde yaşayanlara Hz. Ömer’den bir rahmet, sıddıkiyet ile yaşayanlara Hz. Ebû Bekir’den bir nuraniyet, velâyet için sülûk eden dervişlere Hz Ali’den bir rahmet damlar. El işiyle çoluk çocuğunun nafakasını temin eden bacılarımıza ve annelerimize de Rahime annemizden bir nur ve rahmet damlar.

 

Hastalık halindeki Hz. Eyyûb [aleyhisselâm] sabrederken Rahime annemiz de hiç şikâyetçi olmadan her haline hamd etti. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Eyyûb [aleyhisselâm]’ın sabrı şöyle bildirilmektedir:

 

“Yâ Muhammed, kulumuz Eyyûb’u hatırla. O Rabb’ine, ‘Yâ Rabbi, şeytan beni meşakkat ve eziyete uğrattı’ diye nida etti” (Sâd 38/41).

Âyet-i celilede Hz. Eyyûb [aleyhisselâm]’ın “Şeytan beni eziyet ve meşakkate uğrattı” demesişeytanın zenginliğine, evladına, çok ibadet edişine haset etmiş olduğundan dolayıdır. İlaveten, “Yâ Rabbim, sen beni mal ve evlatla imtihan ettin. Beni türlü hastalıklara giriftar ettin” dememek için, “Şeytan böyle etti” diyerek edebi gözetmesindendi.

 

Musa [aleyhisselâm] ile Yûşa‘ [aleyhisselâm], Hızır’ı [aleyhisselâm] ararken tuzlu balığı azık olarak yanlarına almışlardı. Hızır’a [aleyhisselâm] rastlayacakları yerde ellerindeki tuzlu balık işaret olarak suya atlayacak, o yer Hızır’ın [aleyhisselâm] bulunduğu yere işaret olacaktı. Yûşa‘ [aleyhisselâm] abdest aldı. Abdest suyu balığa sıçradı ve balık sepetten fırlayıp denize atladı, kayboldu. Yûşa‘ [aleyhisselâm] bunu Musa’ya [aleyhisselâm] bildirmeyi unuttu. Bir süre daha gittiler. İkisi de yoruldu. Musa [aleyhisselâm] buyurdu.

 

- Ya Yûşa‘, çok yorulduk. Bizim tuzlu balık ne oldu?

- Yâ Musa, şeytan bana unutturdu. O balık gerilerde suya daldı, gitti!

Yûşa‘ [aleyhisselâm], “Allah bana unutturdu” demedi. “Şeytan bana unutturdu” diyerek edebi gözetti. Halbuki bir peygambere şeytan unutturamaz.

Şeytan bu makama gelmeden önce nice ilimlerle mücehhez olduğundan insanları azdırmakta da çok mahir ve tecrübeliydi. Hz. Eyyûb [aleyhisselâm]’a etki edemeyince, onun bulunduğu belde halkına ve kendisine iman eden yedi kişiye vesvese verdi. Onların Rahime annemizle görüşmemelerini zira hastalığın Rahime annemize de geçmiş olabileceğini, Hz. Eyyûb [aleyhisselâm]’ı şehirden atmalarını söyledi.

 

Allah cc bizleri imtihanlara sabreden ,gelen musibeti menfaatine döndürenlerden eylesin. Amin