Googelde bir arama yaparken, '17-25 Aralık’ın 7. Yılında FETÖ: Takiye, Kumpas ve Tasfiye..' başlığı ile uzun bir yayın, haber, yorum yazı linki önüme düşüyor.


'Kriter' isimli internet sitesinde ki 2020 Aralık ayında ele alınan bu yazıya bakınca, Kemal Gümüş imzasıyla yapılmış olan ve uzun, uzadıya bir haber yorum olduğunu görüp, önce göz ucuyla sonra da adımı taşıyan kettlin nazik sesi ile kaynayan çay mı yenileyip, bu kez satır satır okumaya başlıyorum.


'FETÖ’nün yol haritası takiye, kumpas ve tasfiye süreçlerinden oluşmaktadır. 1970’li yıllardan itibaren bu yol haritasını uygulayarak devlette egemen bir güç elde eden FETÖ ilk kez açıktan 17-25 Aralık 2013’te harekete geçmiştir. 15 Temmuz 2016’da ise darbeye kalkışmıştır. 7 yıl önce bu kumpas hareketinin püskürtülmesiyle beraber Türkiye, FETÖ ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde yoğun bir mücadeleye girişmiş ve bu süreçte çok çetin badireler atlatmasına rağmen büyük bir başarı kazanmıştır.' şeklindeki ilk satılarını okurken, 'Ne istediniz de vermedik.. Allah bizi afetsin' dualarını da hatırlıyor ve okumaya devam ediyorum.
Memleketim Ardahan'ın adını gölgeleyen KAI kazlarını da bana hatırlatan 'Kuluçka Merkezi' ara başlıklı yazıyı okumaya devam ederken yanı başımda duran telefonumda paylaşılan durumların biri dikkatimi çekiyor.


Yazıyı bırakıp, telefonum whatsapp durumunda dönen durumu durdurup, yorgun gözlerime iyiden iyiye yaklaştırarak, o dikkatimi çeken durum paylaşımına bir kez daha bakıyorum.


Çünkü dikkatimi çeken o durumun, 'eline bir kamera, bir mikrofon alan kendisini gazeteci sanıyor' diyerek dert yanan Erdoğan'ı da ve bu açıklamayı yaptıktan sonra tutuklanan sokak röportajcısının yanında 15 Temmuz öncesi ve sonrası da aklıma geliyor.
Evet, 15 Temmuz'dan öncekilerin 'hoca efendi, cemaatçi, abi, abla' diye isimlendirilenleri, 15 Temmuz'dan sonra da bizim Kars'ın başını çektiği KAI'lerin gölgesinde kendisini bir türlü kurtaramayan Ardahan kazlarının geride kalan kışta yattıkları kuluçkalar da çıkan yavru kazların havaların ısınmasıyla meralara çıktığı gibi bu aralar bir hayli unutulan fetonun kuluçka merkezinin kurutulup, kurutulmadığında düşünüyordum.


Buna neden ise biz gazetecilerin, 'eline bir kamera, bir mikrofon alan kendisini gazeteci sanıyor' diyerek dert yanan Erdoğan'dan önce 'eline bir cep telefonu alan gazeteci diye gazeteciliği bitirdi' yönündeki haklı tezimiz doğrulayan o whatsapp durumu idi.
Çünkü, önüne gelenin gazeteciliğe soyunduğu bununla da yetinmeyip, başta sol diye bilinen tv'ler de, 'Bir bilen, uzman, çok bilen' olarak tartışma programlarına katılmaya başladıklarını da görüyor, bende mesleği bırakıp, avukatlık dahil onların işini mi yapsam diye düşünüyordum.


Ve 'Kriter' adlı sanal sayfada okumaya devam ettiğim o haber,, yorumda, bazı resmi kurumların isimleri verilerek 'FETÖ açısından çok değerli bir kuluçka merkeziydi.' diyordu. Yani dün olduğu gibi sanki bugünde o kuluçka denen yuvanın bu kez muhalif medya diye bilinen tv ve gazeteler kuluçka merkezi edilmiş gibiydi.


Evet, geçtiğimiz günlerde gazetelerimize manşet olan ve bugünkü yazımıza da başlık olan 'Bizim Ardahan'ın fetocuları nerrde?' sorusunu bir kez de burada, bu köşede sorarken bu Ardahanlıların ve diğer kentlerde dün hoca efendinin muriti, 15 Temmuz'dan sonra başlatılan soruşturmaların çarkından öyle yada böyle geçip, kuyruğu kaptırmayan bugün ise iş adamı, hukukçu yetmedi tv'ci, gazeteci olmuş denen çoğunun başta İstanbul'da olmak üzere metropollerde ki kuluçkalarda saklanıp, saklanmadıklarını da merak etmedim değil.


Bilmem ama 'İslam tarihinde, Hasan Sabbah ile Fetullah Gülen’in liderlik ettiği örgütler kadar takiyeyi, yönettiği yapıyı dinin temel prensiplerinden uzaklaştıracak, akideyi yani inanç sistemini altüst edecek kadar sapkın bir şekilde kullanan olmamıştır. Gizemli ve muhafazakar bir Hristiyan grubun, küresel hedeflerini kovalamak için Washington DC'de elde ettiği nüfuzunu kullanması konu edilen “The Family” adlı dizide, söz konusu grupla ilgili “Şeytanın evinde tanrının işini yapıyorlar” tanımlaması yapan googelde ki o yazı yayınlayan Kemal Gümüş benden beter uzunca yazdığı yazısına şöyle devam ediyordu.


“Gizlilik”, “takiye” ve “katı hiyerarşik disiplin” uygulanarak inşa edilen ve içinde barındığı toplumun dini, milli ve kültürel kodlarını maske olarak kullanan, tüm değer yargılarını manipüle eden FETÖ için bu yaklaşım her türlü olumsuz şartta örgütsel bir fırsat oluşturmaktadır. Herhangi bir FETÖ mensubunun, örgüt talimatı ile bilgi/belge sızdırmak veya deşifre olmamak amacıyla, "diğer oluşumların içine sızma" faaliyetine örgüt dilinde "renklendirme" adı verildiği belirlenmiştir.


Renklendirme diye tabir edilen takiyecilik ile FETÖ, hükümete karşı olan grupların içine sızdığı gibi yine hükümet yanlısı grupların içine de sızmıştır. ' satırlarını bir kez daha irkilerek okuduğum https://kriterdergi.com/.../17-25-aralikin-7-yilinda... internet linkini okuduktan sonra gecenin karanlığını yırtan şafak ışığı eşliğinde sakallarımı beyazlatan, gözlerimi yoran bir geceyi daha geride bırakan saatlerde bugünkü köşe yazımı yazdıktan sonra beni derinden düşündüren o linki ve whatsapp kapatıp, 'o iş benim değil, ilgili ve yetkili kurumların işi..' diyerek gerisini, Bizim Ardahanlı Fetocular neredeler? başlığımızda sorduğum soruya cevabı vereceklere bırakıyorum.