Hani hep eskileri özleriz ahh nerede o eski, Ramazanlar diyip iç çekeriz ya.
Kıymetli kardeşlerim eskiden, Ramazan ayı yaklaştıkça. 
İnsanları tatlı bir telaş sarar herkes evinde hazırlıklar yapardı. 
Komşular birbirlerine yardımcı olur, akrabalar büyük, küçük bir, birine yardıma koşar herkesi tatlı bir telaş sarardı.
Bazı büyüklerimiz veya hasta olup oruç tutamayan insanlar, dışarıdan bakıldığı zaman, sanki oruçluymuş gibi görünürdü herkes onu oruçlu zannederdi. 


Neden çünkü alenen bir şey yiyip içmez oruç tutan insanlara ve topluma karşı saygısızlık yapmamak için oruçluymuş gibi davranır, hastalığından dolayı yiyip içmesi gerekiyorsa bile hiç kimseye yiyip içtiğini göstermez ve hissettirmemeye özen gösterirdi. 

Eskiden benim çocukluk yıllarımda sokaklarda böyle açıktan alenen hiç kimse sigara içmez bir şey yiyip içmezdi, bazı lokantalar açık olur ama onlar da camlarını gazete kağıtlarıyla örter. İçerisi görünmesin gelip geçen insanların canı çekmesin diye edepli ve ölçülü bir şekilde dükkanlarını açık tutarlardı. Onun da sebebi yolcu, yabancı, hasta olan insanların ihtiyacını karşılamaktı. 
Bu sebepten bazı dükkanlar açık olurdu. 


Eskiden anne ve babalar çocukların eline yiyecek içecek bir şey verip sokağa çıkartmazdı.
Aman ha çocuğum evde ye sokağa öyle çık, diye tembih ederlerdi. 

Oysa şimdi öyle mi bütün lokantalar açık yemek kokuları, döner, köfte, sucuk kokuları 50-100 metrelik yerlerden duyuluyor, herkes elinde sigarası ya da bir su şişesi sokakta hem yürüyor hem içiyor hiç başkalarını umursamadan. 
Çay ocakları, kahvehaneler, kafeler camını kapısını açıp insanları adeta bak biz, Ramazan'da açığız derecesine davet eder gibi hatta sokaklara masa sandalye bile atıyorlar. Neyse bunların arkası bitmez biz konumuza dönelim, hani her sohbetimizde iki lafın birisi olan, Ramazan aylarında hepimizin dilinden düşmeyen ahh nerede o eski Ramazanlar lafını biraz isterseniz, Şöyle bir düşünüp acaba eski, Ramazanlar mı güzeldi yoksa, Ramazan'a ve insanlara saygısı muhabbeti olan, edebi, hürmeti olan insanlarmı, güzeldi diye kendimize şöyle dönüp bir soralım belki böylelikle bu sorunun cevabını bulmuş oluruz.  Değerli kardeşlerim.

BİR KISSA

Osmanlı'nın ilk çöküş yıllarıydı, televizyon kanallarından dünya güzellik yarışması için duyurular yapılır, bütün dünya ülkelerinden katılım olduğu gibi. 


Türkiye'den de ilk defa bir müracaat olur ve dünya güzelimizin adı, Keriman'dır. Tabii orada yapılacak yarışmaya katılan kızlar yarı çıplak çıkıp ekranda bütün dünyanın gözleri önünde boy gösterecek.


Türkiye'den katılım olduğunu duyan, Dünya güzellik yarışma heyeti toplanır ve daha yarışma olmadan hemen bir karar alırlar. 
Her ne olursa olsun, Türkiye'den katılan kızı yani Keriman'ı, Dünya güzellik yarışmasında birinci yapmaya karar verirler, içlerinden bazıları buna itiraz etse de. 


Jüri onları ikna eder ve bunun sebebini şöyle Açıklar, Türkiye'den ilk defa böyle bir talep geldi bunu iyi değerlendirelim, biz onu birinci ilan edersek, bunun arkası böyle devam edecektir derler ve bir Osmanlı torununu, biz yarı çıplak bütün dünyanın önünde teşhir edersek kazanan o değil emelimize ulaştığımız için. 


Bizler olacağız deyip ve Osmanlı torununu yarı çıplak oraya çıkartıp birinci seçerler.