Şöyle bir çocukluğumuza ve okul yıllarına dönelim. Bizim zamanımızda anaokulu, kreş gibi kurumlar yoktu. 6 yaşına gelen her çocuk, ilkokul birinci sınıfa velisi tarafından yazdırılırdı. İlkokul 5 yıldı, biz ingilizceyi ortaokul birinci sınıfta öğrenirken şimdiki öğrenciler ilkokul dördüncü  sınıfta öğreniyor. Hatta ikinci sınıfta ingilizce eğitimi verilen okullar var. Neyse şimdi eğitimde 4+4+4 sistemi var akıllı tahtayı hiç görmedik bile. Kara tahta, keçe silgi, tebeşir tozlu yıllar ve siyah önlüklü, beyaz yakalıklı öğrencilik yıllarından bahsediyorum. O  zamanlar bizler hakikaten yokluk içerisindeydik siyah, kara lastik ayakkabılar, çaput çantalar ve yamalıklı pantolonlarla okula gittik. Öğretmenimiz bizlere bir şey sorduğunda yada tahtaya kaldırdığında heyecandan yüzümüz kızarır utanırdık. Hiç unutmuyorum ilkokul yıllarında çarpım tablosunu ezberlerdik.. İstersen ezberleme artık o saatten sonra kafanda cetvelmi kırılır elin tahta büyük pergellemi kızarır artık sen düşün. Saçlarımız biraz uzun olduğu zaman okul müdürü yada sınıf öğretmeni kafana doğru şöyle elini bir daldırdığı vakit saçların hocanın parmaklarından az yukardaysa makası yerdin saçına, o saatten sonra ancak üç numara kurtarırdı seni.  Tabii o yıllarda, dergi parası, odun kömür parası, gibi çok sayıda okuldan istekler olurdu. Kitaplarımızı öyle her yerde bulamazdık. Yazar ve kitabın ismi ne ise o alınacaktı. Okulumuzda çok iyi hatırlıyorum kalorifer denilen alet yoktu sobalı idi sınıfımız ve kış öncesi gelen odun ve kömürleri arkadaşlarımız ile birlikte okulun kömürlüğüne çok taşıdık. O dönemlerde yaramazdık evet çok dayak yedik öğretmenimizden. Korkudan ne annemize nede babamıza söylerdik. Çünki babamız ve annemiz bizi, o dönem okula yazdırdığında hocam eti senin, kemiği benim hesabı okula yazdırırdı, veli toplantıları ayda yılda bir yapılırdı ona da ne annemin ne de babamın geldiğini hiç hatırlamıyorum. Ama şimdi bakıyorum da öğrenciler hakikaten çok şanslı, Akıllı tahtalar, ücretsiz kitaplar, tabletler, çeşitli boyalar, çeşitli çantalar ve kırtasiye malzemeleri envaiy çeşit materyal, dayak bile yok.  Eee geriye ne kalıyor sadece okumak ve adam olmak. Evet çok nadir de olsa bazen duyuyoruz öğretmen öğrencisini dövdü, vurdu kırdı gibi ama artık eskisi gibi değil. Öğretmen bağıramıyor bile. Ama yinede güzel bir uygulama, bizim zamanımızda hele bir yanlış yap dayak yemeden kurtulmanın imkanı yok. Aslına bakarsanız kafa almıyorsa zorla bir şeyi bir çocuğa dayatamaz yada öğretemezsiniz. Değilmi değerli öğretmenlerim ? Her çocuğun mutlaka kendisine göre bir anlayış tarzı yada bir algısı vardır,aynı anda dersi dinleyen çocukların hepsi aynı anda mı öğreniyor ? Değil tabi  o nedenle siz değerli öğretmenlerimizin sabırla ve defalarca aynı konuyu anlattığınızı da, çok iyi biliyorum. Keşke bizim öğretmenlerimizde  o yıllarda bize böyle yaklaşsaydı. Şimdi öyle mi ? Fiske vurduğun anda veli karşına dikiliyor, bağırdığın anda öğretmen bana bağırdı oluyor. Evet değerli öğretmenlerim dövmek çözüm değil ve son derece yanlış, her öğrenci verilen her dersi hemen kavrayacak diye bir kural da yok. O nedenle sabır sabır sabır. Sevgi ile kalın.....