O ise Kocaeli'nin gölgesinde kurtulamadığı Gebze ilçesinden gazeteci meslektaşım İsmail Kahraman'ın başında olduğu ve hala yayınlanmaya devam eden Gebze gazetesinde başyazarlık yaptığım dönemin söze gazetecileri olanların mavilikten karanlığa doğru gidip, ayağa düştüğünü duyarken bugünde bir çok faili meçhul cinayet gibi karanlık bir cinayete kurban olan aynı kentin gazetecisi Arslan Güngör'ü aratır birileri.
Bu arada her dönemde olduğu gibi her seçimin gazetecileri bu günlerde yeniden türemeye başladılar. Yani seçimden seçime gazeteci kılığına girip yerden yere vurarak eleştirdikleri kişileri seçim ertesi 'çok yaşa padişahım' diyerek pohpohlayanların başını çekerler. 
İşte bu manzaraların bir yenisini daha yaşadığımızı gördüğümüz yeni bir seçime doğru giderken başta aday adayları olmak üzere kamuoyunun çok iyi tanıdığı bunların doyumsuz birer mahluk olmalarının yanında doyamayan ve hep aç olan gözü doymazlar olduğu da bilinir.
Türkçede 'Karnı doymazlar', Kürtçede ise 'Zık bırçi' denen bu tipler her yerde mantar gibi bitmeleriyle tanınırlar. Tam burada yazımızın, başlığına, 'Güçlü Bir Ardahan Lobisi' parolası ile ilkini bizzat İstanbul'da yaptığım, milyonları bir araya toplayıp, İstanbul'da ki Ardahanlı tarihinde üç, Kocaeli'mde bir Ardahanlının belediye başkanı olmasına karınca kararınca katkı sunduğum ama bugün neredeyse mahalle pazarına kadar düşen memleket tanıtım günlerine dönecek olursak aynı manzaraları görmekteyiz.
Gerçi bayatlamış olan eski hikayeler gibi ortalıkta sürekli görünen bunların bıkkınlık getiren aynı sahnelerle sözüm ona gazetecilik yaparak, dolaşırlarken hemşo sermayesini yiyen Ardahanlı Belediye Başkanları gibi hemşeri sahasında kendileri gibi bedava olan sahte mikrofonlar tutarak, bedava olan sanallarda yaptıkları paylaşımlarla 'bak haberi yaptım, ibanı mı da attım' diyerek bunları tanımayanlara kıytırıktan haberlerle doymayan karınlarınlarıyla kendilerine kananlara inandırırlar.
Bizim gibi gazetecilerin durumunu anlatan en güzel örnek ise geçtiğimiz gün Ankara'daki Bülten tv de 'Gazeteci Ankara' da' isimli programıma konuk olan Orhan Kaya aşağıdaki örneği vermişti.
Kaya'nın "İki bardak düşünelim, bardağın biri vitrinde durur, yılda bir defa tozu alınıp, temizlendikten sonra tekrar vitrine konur. Diğer bardak ise mutfak tezgâhının üzerindedir. Günde 7-8 defa ele alınır yeri gelir çatlar, kırılır, elimizi ağzımızı, dudaklarımızı keser kanatır. Yan yılda bir tozu alınanlarla tezgâhta ki bardak arasında dağlar kadar fark var'' diyerek bizim gerek mesleğimizi yaparken, gerek  yılda bir tozu alınan karnı doymaz, Zık Bırçi sözde gazetecilerden, pazar tezgahlarında etkinlik yapan tabelacı dernek, cepçi, siyasetçi federasyonlarda n ve yarı resmi yarısı gayri resmi esnafın aidatıyla şehir dışına çıkar, çıkmaz keyif çatan başkanlı stk'larıdan ve Ağustos böcek misali türkücü siyasilerimizden çektiğimiz sıkıntıları çok güzel ifade ediyordu yukarıda anlatmak istediklerimizi.