14 yılda bir milyon insanın öldürüldüğü, bir ülkenin baştan aşağı harabeye çevrildiği, bir çoğu ülkemize sığınanlar olmak üzere milyonlarca insanın yerinden, yurdundan göç edip, mülteci durumuna düştüğü ama 14 günde 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesi ve iktidarına son verilen Esad pardon Esed'in bir zamanlar kral gibi başında olduğu ülkesinden Rusya'ya kaçıp, bir göçmen, bir mülteci olarak Suriye'de yaşananları izlerken, Bingöl'den bir son dakika haberi geliyor.


'Bingöl'de radikal İslamcı bir örgütle yakınlığı olduğu bilinen 'Tevhid Kitabevi'ne' polis baskın düzenledi. Kitabevinin kapatılmasına karşı çıkan bir grup ile polis arasında çatışma çıktı.' başlıklı haberi izlerken geri dönüp, adına Arap Baharı denen sürecin son halkası olan Suriye'nin diğer ülkeler gibi neden bu hale geldiğine bakmak istedim.


Hafız Esad'ın bir darbe ile iktidara gelip, kurduğu baskı sistemi ile 29 yıl, 109 gün yönettiği Suriye'yi oğlu Basil'e bırakmaya hazırlanırken bu oğlunun şüpheli bir trafik kazası sonucu kendisinden erken ölmesi ile iktidarını İngiltere'de doktorluk eğitim alan diğer oğlu Beşar Esad'a yani bugünün adıyla Esed'e bıraktı. Yada bırakmak zorunda kaldı.


Ve aynı zamanda bizim dernekçiler misali mi yoksa ciddi bir stk'cı mı bilmem ama dernek başkanlığını da yapan Esed, göreve gelir gelmez “Şam Baharı” olarak bilinen reform hareketi başladı. Yazarlar, aydınlar, muhalifler ve kültür aktivistleri temkinli ilerlemeler kaydetti. Müzeye çevrilen Diyarbakır hapishanesi misali Mezzeh Hapishanesi kapatıldı ve Müslüman Kardeşler bağlantılı yüzlerce siyasi mahkum için geniş kapsamlı af ilan edildi.


Ancak bir yıl içinde güvenlik operasyonları yeniden başladı ve süreç “Şam Kışı”na dönüştü. Yüzlerce aydın tutuklandı, hedef alındı, sürgüne gönderildi veya hapse atıldı. Olağanüstü hal devam etti. İlk vaatler “ulusal birlik ve istikrar” gerekçesiyle geri çekildi, otoriter kontrol ve sansür arttı.


Yani hiçte yabancı olmadığımız iki yüzünden biriyle iktidara gelip, ikinci yüzüyle iktidarını yıllarca ayakta tutan Alevi Esed'in Kürtler başta olmak üzere halkına zulüm etmeye başlamasıyla dış güçler denenlere de ülkesini açtı ve başta İran ve Rusya olmak üzere kendi halkına sarılacağına, elin oğluna güvendi ve bitti.


'Şimdi ne olacak?' diye sorulan sorulara cevap arandığı bir sırada üçe, hatta İsrail'im işgal ettiği bölgeyi de eklersek 4'e bölünen Suriye'de Rusya yok, İran yok, Çin ise tamamen yok olurken Amerika adeta gizli iktidar olarak İsrail ve ABD destekli YPG'nin silahlı güçleri ile bölgeyi dizayn etmeye başlarken asıl hesabını eş başkanı olmakla övündüğümüz BOP planını sinsice hayata geçirmeye çalıştığı da artık saklanamıyor.


Ve benim gördüğümü sizde görüyor musunuz?
Ocak'ta göreve başlayacak olan başkanının başkanımızı övdüğü söylenen ABD'nin bundan sonraki hesabının İran olmadığını tam tersi kendisi gibi şu an Suriye'de olan Nato müttefiki Türkiye'nin hiçte nazik olmayan bir yol ile karşı karşıya olduğu bir gerçek.
Zaten bunu anlayan Erdoğan İŞİD'i bahane edip, oradaki silahlı güçleri desteklemenin hiçte samimi bir şey olmadığını söylerken bölgeye yönelik olarak çok ama çok dikkat ettiği de diğer bir gerçek.


Çünkü, her an çıkacak bir tartışmanın Adana'dan sonra bir anda Bingöl'de yaşanan son olaya dönüşüp, tehlikeli bir hal alacağını hesapladığını yüz hatlarından anladığım Erdoğan ve ülke yöneticilerinin diğer bir yanda Esed gitmeden önce adı birinci muhatap olarak MHP lideri Bahçeli tarafından bizzat gündeme getirilen ve Esed gittikten sonra görüş izni ancak çıkan Öcalan'ın meclise gelip, çağrı yapmasını yabana atmamak gerekir.


Buna neden ise Suriye'nin sarı yakasının da Amerika'nın 'çok gizli' olmayan hesapları ardından sarıdan kırmızıya dönmemesine çalıştığı da bir gerçek olarak karşımızda dururken, bizimde Esed gibi oradaki Kürtlere bakmaktansa içteki gibi onlara da kardeş olduğumuzu anlatmalıyız derim.


Aksine mi?
Onu da bu aralar DEM partisi gibi bugünlerde sesi soluğu çıkmayan İran'a değil, Suriye'de olan gözlerin döndüğü ülkemizdeki Adana'dan sonra Bingöl'de yaşananlara bakarak hesaplamak gerekir.. Ha unutmadan yine sınır ötesinde yani Suriye'de bir insansız aracın kimler tarafından düşürüldüğü tartışılan, Nazım Daştan ile Cihan Bilgin isimli iki gazeteci meslektaşımın kimlerce öldürüldüğünü kınamak için Ardahanlı valinin olduğu Van'da yapılmak istenen basın açıklamasında yaşanan gerginlikleri de görmek ve anlatmak istediklerime eklemeyi ve toplamayı unutmayın..