Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 50 yıldan fazladır süren iç savaş gerginliğini sonlandırmak için türkücülerle birlikte  Negri, Negri türküleri eşliğinde attığı adımı anlamayan, algılamayanları veya bu güzel adımın önüne takoz olmak için çabalayanların ayakkabı kutuları eşliğinde kaset komplolarını hatırlayan var mı bilmem ama ben bugünkü yazımda Bahçeli'nin DEM'lilere uzattığı el gibi elimi uzattığıma derim ki; barış istendiği bir zamanda açma şu saçma savaşı…


Ve beni kendine daha çok bulaştırmadan bırak kendime senin değil, kendi özellerimi anlatmaya devan edeyim…
Ve her ne kadar bu gibi konuların gizli kalması gerektiği yönünde bir çok eleştiriler aldığım ve kitap olacak olan 'Özel hayat Anlatılır mı' başlıklı yazı dizimden biraz bahsetmeye devam edeyim.


Evet, siyasette 'Ne istediniz verdik' denen ama o istenip, alınanlarla yetinilmeyince haşhaşiler denenlerin çektiği kasetler dahil kızılca kıyametin koptuğu siyasette olduğu kadar gazeteciliğin diğer bir şerefi de 'etek altı' denen özel hayatlarını korumak, kollamak ve kendisine bu yönde gelen belge, bilgi ve kaynakları kendi özeliymiş gibi gizlemek, korumak ve de tüm baskı ve germelere karşın deşifre etmemeye çalışmaktır. 


36 yılı bulan gazetecilik hayatım da 'çeper dibi denen' dedikoduculuk' alçaklığı dahil buna çok dikkat eden ve en önemlisi kendi özelini yazma cesaretinde olan bir gazeteci, kişiliğe sahip insan olarak başkalarının özellerine dokunmamak, yazmamak ve de dillendirmemek için hep direndim. Bundan da hiç rahatsız değilim…


Çünkü toplumun gözü önünde olan siyasetçi, aydınların, önderlerin ve de gazetecinin özelleri dahil, her şeyi haber olduğunu da bilen biri olsam da, gazetecilikte magazin adı konulan insanların özel hayatının kendilerine ait olduğunu ve bu özelin, benim 'çeper dibi değdim'  yerel ağzın, 'mahalle dedikoduları' dedikleri hariç toplumu çokta ilgilendirmediği gibi, hem insan haklarına, hem de yasal olarak bir değil, ağır suç olduğu da az, çok bilinir. 


Evet, buraya kadar başkalarının özel hayatına bakışımı az çok anlatabildim mi bilmem ama birde bıçağın kemiğe dayandığı nokta var. Ki o bıçağın girip, yardığı etten fırlayan kan acı vermezse ve de kısa bir süre içinde donup, pıhtılaşması ile acı kesse de kemik acıtır, feryat ettirir…Çünkü bıçakta sert, kemikte… Ve her ikisinin de direnci var… Ya bıçak körlenecek parçalanırken ya da içi diğer adıyla sümük denen iliği koruyan kemik kırıldıkça ciğere batacak, zaten zor alınan nefesi kesecek…


İşte burada durup, elindeki gücü bıçak yapıp, kemiğe dayamaya kalkana derim ki; Kafanı olduğu gibi vücudunu da döndüren enerji ile salladığın kafaya de ki; Dur'… Ve senin değil, benim anlattığım kendi özelimi okusun bu toplum…
Neyse.. Gelsene benim gibi Kürt olan senin çok iyi seslendireceğine inandığım, 'Negri Negri' türküsünü birlikte söyleyelim ve birbirimize ne kadar kötüde olsakta, savaştan çok barışın en güzeli olduğunun anlatıldığı bir zamanda senin 'geçici' makam gücün kadar benimde bu sahada toplumsal ve de gazetecilik gücümün olduğunu ve o gücü kötüye değil, barışa kullanmaya çalıştığımı anlamanı ve 'çalma kapıyı, çalarlar kapını' ata sözünü 'Kamu gücünle gelme kapıma, bilekle, özelle, tüzelle gelmeyeyim kapına' diye virgül değil, nokta koymak gerek derim…

 

Bahçeli: Savaştansa, Barış daha iyi’..


Yukarıda ki yazımı anlamayıp, algılamayıp, oraya buraya, 'tehdide, şantaja, yada 'açığı var' diyerek korkaklığı çekenler olur mu?' diye bir kez daha okuyup, derleyip, 'Bir bak anlatabilmişmiyim ve yazım hatalarını da  düzelterek birde sen bak bu yazımda neyi anlatmak istediğim ve yazının kime yönelik olduğu anlaşılıyor mu?' diye gönderirken sanal sayfalara dönüp, gün boyu yaşananların özetlerini dinlemek için youTube'ye ararken bilgisayarı açanın her yazdığı satırında hissettiğine her geçen gün biraz daha inanmaya başladığım yapay zekanın yukarıda ki yazımı anlamış gibi karşıma facebook sayfasının anılar bölümünde bulunan 11 Ağustos 2015 tarihin de ele aldığım 'Bahçel’nin Önemli Çağrısı..' başlıklı yazımı önüme çıkarıyor.


Gece yarısı gözlerime çöken uykuyu bir anda dağıtan 2015 yılın da ele aldığın 'Bahçel’nin Önemli Çağrısı..' başlıklı yazımı bir kez daha okuyunca 'Bu kadar da tesadüf olamaz' deyip, 'Özeli ile, tüzeli ile hepimiz zaten takipteyiz' dediğim yapay zekanın hepimiz adım adım takip ettiğini bir kez daha anlıyor, inanmaya başlıyorum.Çünkü, içeriği ve kişileri farklı olsa da yukarıda anlatmaya çalıştığımı 10 yıl önce bu köşede anlatılandan çokta uzak olamayan duygularla ele alınmış ve  'bu kadar tesadüf olamaz' dediğim 10 yıl önceki yazının yukarıdaki yazımda anlatmaya çalıştıklarımın bir başka versiyonu ve bugün yaşanan tartışmaları yıllar önce özetlemesi ve yukarıda ki yeni yazımda anlatılanları, anlatılmak istenenleri anlamadıysan 'aşağıda ki yazıyı oku da anla' diyor gibiydi. 


Evet, üstteki yeni yazımı ve aşağıda ki 11 Ağustos 2015 tarihli on yıl önceki yazımı okurken lütfen sağa, sola ve de çokta özele çekip, yorulmayın derim..
İşte o bugünü yıllar öncede anlatan 10 yıl önceki yazım...

Bahçel’nin Önemli Çağrısı..


Art arda yaşanan olayların hepimizi iyiden iyiye gerdiği ve sağduyunun hakim olması için duaların yapıldığı şu günlerde en büyük görevin yine siyasilere düştüğünü görmekteyiz.. Çünkü onların her konuşması, her demeci ya yeni bir gerginliğe, yeni bir çatışmaya ya da huzur ortamına yol verdiğini, şu 20-25 gün içinde yaşanan istenmeyen olaylardan daha iyi anlamaya başladık gibi.. Bunu anlayanların başından gelen ise gerek 7 Haziran genel seçimleri öncesi yurt dışına çıkarken Dolmabahçe’de ki masayı tekmeleyen konuşmasıyla, gerek ise 7 Haziran seçimleri sonrası yaşanan olayları tetikleyen demeçleri ile adeta hata ettiğini anlayıp, susan sınırına çekilmesi istenen Erdoğan geldi gibi.. 


Benim barış sürecinin başladığı günlerde ele aldığım ve ‘İster ayakkabı kutuları ile dolarlar götürün, ister istediğiniz gibi kadrolaşın, ister cemaatle kavga edin ama aman aman 'Öcalan’ı kandırmaya kalkmayın' derken bugün yaşananlara işaret ettiğimi de anladığım şu günlerde Erdoğan’dan sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de 80 Milletvekili alan HDP’yi tanımama formatına girip, ortamı geren açıklamaları ile bugün yaşananlardan payı olanların başında gelmekte.. Ancak dün yaptığı ve adeta ‘Savaştansa, barış daha iyi’ dediği ve en önemlisi istikrara ihtiyaç duyulan bir zamanda AKP ve CHP’nin zaman kayıp etmeden hükümet kurmasını istemesi en anlamlı çağrıydı..