6 milyon oy alan Parti'nin Eş başkanı Demirtaş'la başlayıp, 16 milyonluk kentin Belediye Başkanı İmamoğlu'nun tutuklanmasına kadar gelen süreçte 23 Nisan'a koşan çocuklar misali ellerine bayraklar alıp, çıktıkları alanlarda yaptıkları Cumhuriyet yürüyüşlerinde 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' diyenler, 'Susma, sustukça sıra sana gelecek' diyerek bir kez daha haykırdıkları 5 Nisan Avukatlar Gününü uzaktan izliyorum…
Ve önce Kaftancıoğlu sonra Kılıçdaroğlu'nu şimdi de İmamoğlu'nu kendisini çok seven (!) iktidarın son noktayı koymasıyla Silivri'ye gönderen, Türkü, Kürdü, Muhafazakarları, Sosyalistleri hatta Milliyetçileri bile bir hayli yoran, yıpratan 102 yıllık 'sistemin bekçileriyiz' iddiasında olan ulusalcı, Kemalist, kozmik odalı CHP'lilerin olağanüstü kurultayını da yakından takip ediyorum..
Ve, 'Ne düşünüyorum biliyor musunuz?' diye sorup, demokrasinin olmazsa olmazı dedikleri seçimlerle halkın oyları ile seçilen onca belediye başkanları, depremle yerle bir olan Hatay'ın Milletvekili gibi son yerel seçimlerde 16 milyonluk İstanbul'da 4 milyon 432 bin 862 oy alan Belediye Başkanı hapiste olan İstanbul'un trafiğinde zar, zor gittiğim randevuma yetişme telaşı ile 'Gazetecilerle Gündem adlı canlı yayın programımızın yayınlandığı TEMPO TV'nin hemen önünde durup, benden yorgun olan aracımın içinde motoru soğutan fanının sesi eşliğinde cep telefonumda bugünkü yazımı gazetelerimiz ve bu köşeme yetiştirmek için al acele yazarken son 23 yılın yarısını hep bu tür eylem ve sonuçlarla sürdüğünü ve elde var sıfırın olduğunu da görüyorum.
'Neden böyle?' diye baktığımda ise 'Susma, sustukça sıra sana gelecek..' diyenlerin hiçte samimi olmadıklarından mı yoksa dün veya bugün yaşananların ne bir adım ileri, ne de geri gittiğini gördüğümden mi?..
Bilmem ama, Erdoğan'ın karşısında en güçlü solcu lider denen ve bir Avukat iken siyaset alanında ortaya koyduğu eylem ve söylemleriyle "lider sorunu yaşıyor' denen solda aranan bir lider olduğunu ortaya koyup, ulusalcılıktan bir türlü çıkamayan CHP'nin solcu olmadığını hissettirmeye başlaması ardından kendisi gibi Kürt ve Alevi olan Kılıçdaroğlu'na dokunulmazlığını kaldırtıp, sonrasında kendisini sevmeyenlerce 'terör' yaftası yapıştırmasını 'Bana dokunmayan bin yaşasın..' diyerek seyrettiler, seyrediyorlar..
Ve ulusalcı, Kemalist CHP'lillerin baskısı ardından dokunulmazlığı kaldırılıp, siyasal iktidarın katkısıyla siyaset yasağı getirilen Kaftancıoğlu gibi siyaset alanında derdest edilip, tutuklanan Avukat Demirtaş'ın 9 yıla yakındır 310 binin üzerinde insan gibi içeride olmasına susanlar dün yaptıkları gibi bugünde İmamoğlu için sözde bir iki eylemle yine aynı senaryo ile kurguladıkları son filimi bitirmeye hazırlanıyorlar…
Çünkü eski ANAP'lı da olsa değişen, yalancı ve ulusalcı solda ‘değişim' adıyla başlattığı kampanya ile önce değişmez denen CHP'nin kozmik odasına dalan ve İstanbul'u kendisiyle birlikte alan Kaftancıoğlu'nu yanından uzaklaştıran ardından hemşerim Gürsel Tekin ile İstanbul'u sokak sokak gezip, tanıyan ve kendisini beklenmedik bir anda 'Onu alan ülkeyi alır' denen şehre ve göçmen korkusuyla sus/pus olan ama işine geldiğinde demokrasi havarisi kesilen Avrupa'nın en büyük metropolünün birine aday gösteren Kılıçdaroğlu’na beşliler denenlerin katkıları ile arkadan dolanıp, onu da beklenmedik bir anda yolcu ettikten sonra Erdoğan'ın 'sevgilim' dediği İstanbul'u 2. kez alıp,, CHP'nin genel yönetimine ve Cumhurbaşkanlığına göz diken İmamoğlu'nun, Demirtaş gibi solu toparladığını, muhalefeti cesaretlendirdiğini görenler, korkmuş ve paniklemişti..
Ve bu korkularını çaktırmamak içinde 'Sen büyüksün, sen Aslansın, sen Erdoğan gibi Karadenizlisin' deyip, bu kez İmamoğlu'na gaz verip, kendisini seçim, meçim olmayan sahaya 'Cumhurbaşkanı adayı' diye sürdüler.. Yani Kaftancıoğlu gibi İmamoğlu'nu da ulusal ve uluslar arası desteği arkasında tutan onu bekleyen dünyayı bilmem ama 23 yıldır bu ülkenin lideri olmayı hep beceren, başaran Erdoğan'ın önüne attılar…
Ve susma sustukça sıra kendilerine değil, İmamoğlu'na geldiğini nazikçe gizlemiş ve onu da yolcu etmiştiler.. Şimdi de Demirtaş gibi İmamoğlu'nu da unutturmak için hem boykot, hem de iktidarı şoke eden ülkede ki boykotlar dolaysıyla tutuklanan ama 'Avukatları görevlendirdik ya' dedikleri gençlere ve Bahçeli gibi kalp hastası olan bir daire amirine, hem kendileri hem de besledikleri denen medya ve basın aracılığıyla timsah gözyaşlıları döküyorlar..
Ve halk nezdinde adı var olan ve hala esen rüzgârının hızını kesmek için, beyaz gömlekli kollarını sıvayan İmamoğlu'na benzeme ayakları ile kirli ellerinin olduğu kolları sıvayıp, ulusalcı ve Kemalist tayfa ile kozmik odası dolu olan değişmez partililerinin katkıları ile hem de diplomasının iptal edildiğini bile bile 'Olsun, O benim cumhurbaşkanı adayım' diyerek yaptığı ön seçiminde 15 milyon 500 bin oy alan İmamoğlu'nu şimdiden hem de al acele aldıkları Kurultay ayakları pardon kararı ile unutturmaya başladılar bile..
Ve 'susma sustukça sıra sana da gelsin' diyerek bu kez giydikleri cübbeleriyle Erdoğan'ın sloganına olan 'Durmak yok, yola devam’ slogana inat, koltuk ve yer vermedikleri gençlere Bekir Sıtkı Erdoğan'ın dizelerini yazdığı şiiri marşa çevirip, 'Dağ Başını Duman Almış Gümüş Dere durmaz Akar Güneş Ufuktan Şimdi Doğar Yürüyelim Arkadaşlar' sözcüklerini artık nefes çıkmayan ağızlarına alarak, kör, topal şekilde sözde devrimci, solcu, sosyalist görünüp, devrimler gerçekleştirdikleri çilingir sofralarında kalma olan diz tutmaz ayakları ile sallana sallana yürüyüşlerine devam ediyorlar..
Yani anlayacağınız 'Susma, aslında sıra sana da gelecek' dediklerini anlamayıp, kendilerine saf saf inanıp, konuşanları 23 yıldır olduğu gibi 'bir adım ileri iki adım geri' diyerek 27 yıllık iktidara adım adım gidenlerin işine gelen polisiye, yargı katkısının da yardımıyla siyaset alanında susturup, gönderen, göndertenlerin çok olduğu şu memlekette asıl suçlular solcu kisvesi altında saklanıp, ellerine aldıkları bayraklarla 'Biz Mustafa Kemal'in askerleriyiz' diyerek slogan atarken birileri de partisinin metal yorgunluğu içinde olduğunu söyleyen Erdoğan'ın değil, aslında kendi önlerinde çektirilmesine sevinip, "yollar yürümekle aşınmaz, yürüyelim arkadaşlar' demeye devam ediyorlar hem de Demirtaş ve İmamoğlu gibi bizi de metal yorgunluğu içine çektikleri yetmezmiş gibi birde aşınanlar kervanına katarlarken..
İnanmıyorsanız bakın şöyle çevrenize.. Ve hem Beyaz Saray'ın hem de CHP'nin Oval Ofisine..
Ha unutmadan Adalet için bizi savunan Avukatlar da bizim gibi hep yürüdü, hem de asıl metal yorgunluğunu yaşayanlar olarak yıllardır 'geldi, gelecek..' denen, hayallerinde ki iktidarlarını beklerlerken hem bizim gibi hep yürüdüler hem de en son gelen %26 zam ile bizden beter elektriğe çarpılmış misali baroları ile ikiye bölünüp, sağa, sola savuruldular..
Yorumlar