Başta 20 binin üzerinde insanın yanı sıra İmamoğlu'nun da aralarında bulunduğu bir çok tutuklunun olduğu ve adı Marmara diye değiştirilen cezaevinin bulunduğu Silivri merkezli 6.2 büyüklüğünde depremin yaşandığını hissederek başladığım bu yazı öncesi gazeteci meslektaşlarımla yaptığım görüşmelerde biz gazetecilerin de küçük bir depremden sarsılıp çok korkup, kendilerini balkonlardan atanlar misali korkak ve 3 değil, 4 maymunu oynayanlar gibi iki pardon 4 yüzlü olduğunu bir daha anlıyordum.


İstanbul'da yaşanacak olan büyük depremi hatırlatan depremin sallaması eşliğinde paniklemeden yazmaya devam ettiğim bugünkü yazımı yazarken diğer bir depremin de aslında bizim sahamız olan gazetecilikte de yaşandığından bi haberdik.


Evet, tahmini 6.2 büyüklüğünde depremin ardından bir çok artçının yaşandığı İstanbul'un 39 ilçesinin arasında bulunan ve Tarlabaşı caddesinde benimde bir süre yaşadığım İstanbul'un yasaklı Taksim meydanlı ünlü ilçelerinden Beyoğlu ilçesinin CHP'de Belediye Başkanı Adayı olan ve tartışmalı bir sonuç ardında seçimi 4 bin oy gibi az bir fark ile kayıp eden Gazeteci Mustafa Dolu'nın CHP'liler tarafından şikayet edilip, tutuklanması, hem kendisinin yazılar yazdığı gazeteler hem de daha önce çalıştığı gazete ve yönetiminde bulunduğu stk'lar taraflından ya haber olmadı yada hatrı kalmasın diye elemsine 'kıssadan, hisse denerek ' dostlar pazarda görsün misali geçiştirme satırlarla ile haber diye  bir iki satırla tutuklandığı duyuruluyordu.


Okur tarafından 'Havuz ve besleme' veya 'Satılık Basın' diye suçlanan gazete ve tv'lerin küçükte olsa bir satır yada sözle habere değer görmediği bu durum tüm alanlarda olduğu gibi gazetecilikte de iki yüzlülüğü ortaya koyuyordu. Çünkü başta sözde 'Özgür basın' diye bağıran, timsah gözyaşları döken gazeteciler ve medya olmak üzere ‘biz hiçbir gazetecinin içeride yatmasını istemiyoruz’ diyen CHP'liler tarafından şikayet edilen bir gazetecinin tutuklanması habere değer olarak görünmemişti.


Hem de CHP'li olan ve CHP'den Belediye Başkan adayı olmuş olan bir gazetecinin tutuklanmasına karşın başta kendi çalıştığı ve yazıları hala yayınlanan gazeteler olmak üzere havuz ve beslemelerden denen medya tarafından da habere değer bir konu bile olmamıştı.


Bizim,  'Reklamlarınızla yerelden ulusalla özgür gazetecilik' diyerek her gün yayınladığım gazetelerimiz arasında bulunan Son Vilayet isimli gazetemizin manşeti ve haber sitelerimizde,  'CHP’LİLER ŞİKAYET ETTİ, CHP’Lİ GAZETECİ HAPİS CEZASI ALDI, TUTUKLANDI! 'başlığı ile yerel ve ulusal medyanın da aralarında olduğu  kamuoyuna duyurmuş ve belki de çal, kopyala ve al/yapıştırlarla onca haberimiz gibi bu haberimizi de çalar ve kendi haberleriymiş gibi yayınlarlar diye diğer bir çok umut bağladığımız haberlerimiz gibi boşu boşuna beklemiştik.


Çünkü benim de bir dönem muhabirliğini yaptığım ve bana, dövülerek öldürülen Gazeteci Metin Göktepe'nin adına verilen gazetecilik ödülünü getirenve ne tesadüftür ki 6 şiddetle tüm İstanbul'u paniklendirip, 23 Nisan bayramını kentsel dönüşüm adı altında milyonluk arsalara konup, milyarlık ama yine de garantisi olmayan daireler yapma hesabı yapan Müteahhitler Bayramı yapan bir günde yaşanan depremi dile getiren haberim gibi bir çok manşet haberlerimi yaptığım dönemin Akşam ve Güneş Gazetesinin o dönem ki sorumlu müdür gazeteci Dolu tutuklanmıştı.


Ve çalıştığı gazetenin Sorumlu Müdürü bir gazeteci  yani  CHP’nin 2008 yılında İstanbul Bakırköy Belediye Başkan adayı olan Gazeteci Mustafa Dolu, CHP’li Oran’ın hakkında açtığı dava üzerine hakaret cezasından iki kez 1 yıl 5 ay 15 gün, iftira suçundan da iki kez 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılıp, tutuklanmasını bile haber yapmayan gazete ve medyaya bir gazeteci olarak ben ve 86 milyonluk ülke de ancak 800 bin günlük gazete alanlar nasıl inanacak ve ne diye 'Özgür basın' deyip, kendisine bile ses olamayan 'Basın Milletin sesidir' mi diyecek?..


'Görülen dava sonucu aldığı hapis cezasını çekmek için kendisi ve Oran gibi CHP’li olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu Silivri Cezaevine teslim olan Gazeteci Mustafa Dolu’nun bir günlük hapis cezası arıdan denetimli serbestlik şartıyla bırakılması umut ediliyor.' diye devam eden haberimizin diğer medya ve gazeteler tarafından haber yapılmaması için o çok suçladığınız iktidar mı sizi sansürledi veya baskı yaptıdamı da bu haberi, gazeteci arkadaşınızın tutuklanmasını haber diye yapmadınız.. Yoksa mahkememi yayın yasağı getirdi, Veya İletişim başkanlığımı yalanladı?' sorusunu sorduğum iki değil, demokrasinin 4. kuvveti basın ise hiç değil, 'görmedim, duymadım, söylemedim, bilmiyorum' diyen  4 yüzlü maymun yüzlü gazeteci meslektaşlarımdan cevap bekliyorum. Tabi yüzleri varsa..


Ve bizim, 'CHP’LİLER ŞİKAYET ETTİ, CHP’Lİ GAZETECİ HAPİS CEZASI ALDI, TUTUKLANDI! başlığı ile gündeme taşıdığımız ve 2015 yılında dönemin CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın konu edildiği, “Sümeyye Erdoğan’a suikast” iddiasına ilişkin dava 8 yıl sonra tamamlanması haberini de yaparken bu haberi yapanında hâlâ yayında olan bir gazete olduğunu ve ne hikmetse o haberi çıktığı o gazetenin de şimdi CHP'ye değil iktidara yakın havız da olduğunu da  kimse  seslendirmemişti.  Ve bu davayı açanın CHP'li Umut Oran olduğu ve Oran'ın yürüttüğü hukuki süreçteki 'davayı kazandı' derken o haberi yayınlayan Akşam ve Güneş Gazetesi eski Sorumlu Müdürü Gazeteci Mustafa Dolu'nın eşi hasta olduğundan o haberden bile habersiz olduğunu da yazmamış ve Dolu'nın 'Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakaret suçundan iki kez 1 yıl, 5 ay, 15 gün; iftira suçundan da iki kez, 1 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum edildi.' denmişti.


‘Biz hiçbir gazetecinin içeride yatmasını istemiyoruz’ diyorlar ama..
'Cezasını çekmek için Silivri cezaevine gidip, teslim olmadan önce yaşananlarla ilgili Gazeteci Fakir Yılmaz‘a  değerlendirmelerde bulunan gazeteci Mustafa Dolu dikkat çeken açıklamalarda bulundu.' diye devan eden 'CHP’LİLER ŞİKAYET ETTİ, CHP’Lİ GAZETECİ HAPİS CEZASI ALDI, TUTUKLANDI! manşetlik haberimize konu olan ve açıklamalarda bulunan Gazeteci Dolu, CHP’nin 26-29 Ağustos tarihlerinde yaptığı Adalet Kurultayı ile ilgili, “Adalet Kurultayı’na adalet için gittim” dediğini de demişti.


Dolu, “Hukukumu aradım. Ben bu davada CHP’li Akif Hamzaçebi ve Umut Oran tarafından yargılanıyorum. Hiçbir olaya dahilim olmadığı halde; üstelik yazıyı yazanı bildirdiğim halde ben yargılanıyorum. Ama bu adamlar ‘Adalet Yürüyüşü’ne katılıyor, ‘biz hiçbir gazetecinin içeride yatmasını istemiyoruz’ diyorlar, beni yargılıyorlar. Ve hapis olmama neden oldular.’ ifadelerinde kullanırken bu ülkede gazetecilerin bile bir gazeteciye sahip çıkmadığını da anlıyor gibiydi.


Evet, 'Abi senden ricam o ki; Umarım tezden çıkacağını umduğum hapiste çıktıktan sonra seni yalandan arayıp, 'geçmiş olsun' diyecek olan meslektaşlarımın o 4 yüzlü yüzleri gibi sahte olacak olan 'geçmiş olsun' dileklerini kabul etme, ret et ve adıma onlara deki 'Siz önce bu ülkede onca sorunla baş başa bulunan vatandaşın olduğu gibi benim yaşadıklarımı haber yapın sonra geçmiş olsun deyin' diyordum.


Ve meslektaşım, abim, bir zamanlar benimde muhabirlik yaptığım gazetede, yani bugün kü Akşam Gazetesi'nde bir zamanlar sorumlu müdürüm olan Mustafa Dolu, tıka basa dolu olan ve gerçek barış süreci için güçlü bir genel af bekleyen onca cezaevi arasında bulunan Silivri Cezaevi'ne teslim olmaya giderken aynı zamanda Ardahan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olan Gazeteci Fakir Yılmaz olarak bende buradan onlara, olanlara yani her konuda 4 yüzlü olan meslektaşlarıma bir soru soruyorum;


EYYY.. HAVUZUYLA, BESLEMESİYLE BU MEMLEKET'TE GAZETECİLİK BİLE İKİ YÜZLÜ DEĞİL 4 YÜZLÜ İSE  BASINA ÖZGÜRLÜK VERMEDİĞİNİ  İDDİA ETTİĞİMİZ İKTİDARLARA BİZ SÖZDE GAZETECİLER OLARAK NİYE KIZARIZ Kİ?!.